Türkiye 6 Şubat Pazartesi sabahı Kahramanmaraş merkezli 10 ili vuran deprem haberleriyle sarsıldı. Sabaha karşı saat 04.17’de meydan gelen ve AFAD verilerine göre 7,7 şiddetinde gerçekleşen depremin ardında merkez üssü Elbistan olan 7,6 büyüklüğünde ikinci bir deprem oldu. Binlerce insan (ki bu satırları yazarken resmi veri 5434’tü) hayatını kaybetti. Söz konusu depremler, Cumhuriyet tarihinin 1939 büyük Erzincan depreminden sonraki en büyük felaketi olarak şimdiden kayıtlara geçti. Her iki deprem, Ortadoğu’da da pek çok ülkeyi etkilerken, 13.24’te meydana gelen deprem Ankara ve Konya gibi şehirlerde de hissedildi.

Depreme ilişkin Fox TV’de açıklamalarda bulunan Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, “Bu deprem o kadar göz göre göre geldi ki, bunu sadece ben değil aklı başında jeofizikçiler depremin geldiğini söyledik. Defalarca söylememize rağmen o bölgedeki yöneticilerden bir tepki almadık. Ne yapabiliriz diye kimse sormadı” diye isyan etti. Depremin geleceğini defalarca söylediğini “dilinde tüy bittiğini” kaydeden Görür, şöyle konuştu: “Deprem; işsizlik, hava, su gibi bir gerçektir. Bir devletin siyasilerin en önemli görevi o ülkede yaşayan insanların can güvenliğini sağlamaktır. Çözüm yolu basit. Türkiye'de deprem kuşaklarındaki yerleşim alanlarını deprem dirençli kentler hâline getirin. Şehircilik ve Afet Bakanlığı, ona adam gibi bir bütçe verin, liyakatli kadroları oluşturun. Yerel yönetimlerle beraber deprem dirençli kentler yapın.”

Yıllardır Naci Görür’ün de diğer bilim insanlarının da uyarılarına kulaklarını tıkayan, günü kurtarmaya bakan, vizyonsuz, liyakatsiz, AKP iktidarı ve ucube tek adam rejimi kelimenin tam anlamıyla bu iki büyük depremde enkaz altında kalmıştır. Tüm halk ve yerel yönetimler depremzedelere yardım etmek için seferber olmuşken elinde muazzam kaynaklar bulunan siyasi iktidar saatler boyunca kılını kıpırdatmadı. Arama kurtarma çalışmaları için bölgeye ek ekipler depremden 24 saat geçtikten sonra ancak gönderildi. Keza depremin ilk anından beri tecrübeli madenci kurtarma ekiplerinin bölgeye gönderilmesi gerektiğini söylemesine rağmen CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz AFAD onay vermediği için madencilerin gidemediğini açıkladı. Sosyal medya hesabından açıklama yapan CHP’li Yavuzyılmaz; “ACİL! Türkiye Taşkömürü Kurumundaki 500 arama kurtarmacıdan şu ana kadar sadece 85’i yola çıkarıldı. Bu kurtarma ekiplerinin harekete geçebilmesi için AFAD’ın resmi talebi ve onayı gerekiyor. Madenciler hazır, AFAD neyi bekliyor! Zaman daralıyor! TTK’nın arama kurtarma uzmanı madencilerinin acilen sivil veya askeri uçaklarla deprem bölgesine taşınması gerekiyor!" ifadelerini kullandı.

Yine aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin de ellerindeki bütün buldozerlerle, kazı aletleriyle bölgeye intikali ve kurtarma çalışmalarına katılması gerektiği birçok uzman tarafından ifade edildiği halde çok az sayıda askerin kurtarma çalışmalarına katılması da eleştiri konusu oldu. Milli Savunma Bakanlığı'nın 2021 Faaliyet Raporu'na göre TSK'nın personel sayı 430 bin 577 Bu sayının 390 bin 960'ını askeri personel gerisini sivil memurlar oluşturuyor. Ancak Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın dün yaptığı açıklamaya göre deprem bölgesinde 3 bin 500 askeri personel görev yapıyor. Sonradan bu sayının 4 bin 400'e yükseltildiği bilgileri geldi.

Depremin 2 Gününde salı sabah saatlerinde Gelibolu'daki 2'nci Kolordu İstihkâm Alay Komutanlığı'nda görevli subay, astsubay ve uzman erbaşlardan bir grubun da bölgeye gönderildiği Savunma Bakanlığı'nın internet sitesinden duyuruldu. Peki hükümet neden birkaç saat içinde gerek madenci kurtarma ekiplerinin gerekse de silahlı kuvvetlerin bölgeye acil olarak intikal etmesi için harekete geçmedi? Sayın Erdoğan ve AKP hükümeti bölgede ve özellikle Suriye’de bulunan askeri birlikleri neden kurtarma çalışmaları için kullanmadı ve kullanmıyor? Her konuşmalarında devletin bekasından ve güvenliğinde dem vuran hükümet yetkilileri için on binlerce yurttaşımızın enkaz altından çıkarılması “güvenlik” konseptine uymuyor mu?

Kardan kapalı yolları açmak bölgeye gidecek yardım ekipleri ve iş makinaları için bu kadar yaşamsalken nasıl oldu da bazı temel güzergahlar saatlerce ulaşıma kapandı? Depremden canını kurtaran insanlar için neden Kızılay çadırkentler kurmuyor? Bu insanları doyuracak aşevleri kurulmuyor? Depremden ölmeyen insanları açlık ve soğuktan öldürmek mi istiyorsunuz? İskenderun limanındaki konteynırlarda çıkan yangına 36 saat neden müdahale edilmedi? İktidar, o limanın önümüzdeki günlerde ne kadar önemli olduğunun farkında değil mi? Eğer deprem olmasaydı, Kabine toplantısında konuşulacak başlıklardan biri “imar barışı”ydı. Yine bir seçim öncesinde, 2018’de çıkarılan “imar barışı”, kaçak yapılara yol vererek son 5 yıl içinde gerçekleşen İzmir, Elâzığ ve şimdi peş peşe yaşadığımız Maraş ve Elbistan depremlerinde yıkılan binalarının sayısının bu denli yüksek olmasının en büyük nedenidir.

Depremde enkaz altında kalan tek adam iktidarı halka gerçekleri ileten namuslu gazeteciler TELE1 Genel Yayın Yönetmeni ve BirGün yazarı Merdan Yanardağ ile gazeteci-yazar Enver Aysever hakkında "Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik" suçlamasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı araçlığıyla resen soruşturma başlattı. Oysaki yandaş medya her zaman olduğu gibi deprem sırasında da Sabah, Akşam, her doğan Yeni Şafak’ta tüm Türkiye’de görevini ifa ederek yalamaya ve övgüler dizmeye devam etti.

Tüm bu beceriksizliklerin üstünü örtmek için AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 10 İlde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etme kararı aldı. Tıpkı 15 Temmuz sonrası “Allah’ın bir lütfu” yorumu yapıp 20 Temmuz’da sivil darbe yapan iktidar bu depremi de fırsata çevirerek 15 Temmuz sonrası bitmeyen OHAL uygulamaları gibi bir OHAL ile özellikle Kürt seçmenlerin yoğun, HDP’nin güçlü olduğu deprem bölgesinde seçimlere gitmeye hazırlanıyor. Bizim büyük çaresizliğimize çare olmayan bir muhalefet de enkazın altında kalacak! Peki tüm bu yaşananlar karşısında muhalefet ne yapmalı? Deprem bölgesine turist gibi gidip, halkın sözüm ona derdini dinlemek, hükümetin, devletin tüm kaynaklarıyla, tüm gücüyle depremzedelerin yardımına koşmadığını ifşa etmek gibi yasak savan bir icraatı olmamalıdır.

Mademki senin iktidar olmak gibi bir iddian var bunu sadece sana bağlı belediyelerin yardım kampanyalarıyla sınırlandıramazsın, sınırlandırmamalısın. Gerekirse kurtarma çalışmalarına omuz verecek, depremzedeleri göçük altından çıkartacaksın, gerekirse aşevi kurup halka çorba dağıtacaksın. Bunu nasıl yapacağını da 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında ağırlıklı ÖDP’lilerin oluşturduğu Dayanışma Gönüllüleri’nin Gölcük, Değirmendere vb. deprem bölgelerinde yaptığı çalışma pratiklerinden (ki bu satırların yazarı da o dönemde gönüllüler içindeydi) öğrenebilirsin… Aksi takdirde majestelerinin çizdiği sınırlar içinde majestelerin muhalefeti olacak ve ebet müddet iktidar yüzü göremeyeceklerdir. Bizim büyük çaresizliğimize çare olmayan bir muhalefet de enkazın altında kalacaktır…