Top yuvarlaktır, ne olacağı belli olmaz sözünü daha 7-8 yaşlarımda duymuştum. 

Tabii o dönemlerde futbol tutkusu ve ateşi gittikçe yayılıyordu. Benim de çocukluk kahramanlarım vardı tabii. 
Grundig marka siyah beyaz televizyon camı arkasında izlediğimiz, Alman Karl Heinz Rummenigge ve kuşkusuz efsane Diego Armando Maradona..

Ve o yaşlarda tutku ile bağlandığım siyah beyaz renkleri ile Beşiktaş’tan Mehmet Ekşi, Necdet Ergün tabii kalecilerden İtalyan Dino Zoff ve Trabzonspor kalecisi  Şenol Güneş.

Hepsi gözümde efsane ve ulaşılması zor futbol yıldızlarıydı. 

Bizim de Kars’ta evimizin hemen önünde boş bir arsa vardı. 

O dönemlerde futbol topu çok lüks sayılır ve herkeste bulunmazdı.

Bir Eci abimiz vardı beklerdik onu meşin topunu alsın aşağı insin diye. Zaten mahallenin bütün çocukları da evlerinin pencere arkasında gözleri ya sahada yada Eci abimizin evlerine bakardı. 

Eci abi meşin topu ile indiğinde bir anda boş toprak arsada onlarca çocuk olur hemen karşılıklı iki taş koyup kale yapılır ve maç oynandığında göz kararı ile gol sayılırdı. O zamanlar tahta kale çok lüks sayılırdı. 

Kaleci istese çaktırmadan kaleyi küçültebilirdi. Şut kalecinin boyunu aşarsa ve uzanamayacağı yere giderse gol sayılmazdı! Zaten topa abanmak ve pis burun vurmak çok ayıp sayılırdı ve bunu yapan dışlanırdı. 

Hakem zaten olmazdı! Olsa da mutlaka hakkımı yedin diye dayak yerdi. Olur ya o an bir amca yada teyze oradan geçse hemen dur dur büyüklerimiz geçsin saygısı vardı. 

En iyi iki oyuncu takımları kurardı. Allah var Eci abi en iyisiydi. Genelde o ve Adil abi vardı ikisi seçerdi sırayla tek tek isim söyleyerek takımları, ve hep dengeli kurmaya çalışırlardı maç iddialı olsun diye. 

En son seçildiysen bu çok yeteneksizsin olsan da olur olmasan da gibi bir şeydi! Eğer takımlar kurulurken fazla gelen birisi olursa o zaten bu hıyar yine mi burada! sayılır ve ilk yarı Adil’in ikinci yarı Eci’nin takımında olurdu.

Zaten olsa da olur olmasa da olur şansızlığında kimse pas vermezdi dolanırdı sadece. 

Tabii bizde 3 kardeş Ertan abim ben ve Yavuz yaşlarımız birbirine yakın olduğu için hiç bir zaman aynı takımda olmasak da hep kadrolarda yer bulurduk top Eci’nin ise sahada evimizin önü olduğu için bizim sayılırdı.

Bizde de Yavuz en iyimizdi ve top ayağına çok yakışırdı. Mahalle çocuklarında şişman olanlar her zaman kaleciydi. Fazla varsa yedek beklerdi. Topun sahibini sinirlendirmemeye çalışırdık. Zaten sinirlenirse topunu alır gider ve maç biterdi. 

Onun dışında maç sadece tüm oyuncular yorulursa biterdi. Faul çok ciddiyse ancak yara bere olursa penaltı olurdu. Yani maçta penaltı olması imkansız gibi bir şeydi. Sadece Aynı takım 3 korner kazanırsa bir penaltı olurdu. 

Artık geç olur, hava kararmaya yakın olursa ve maç berabere ise abiler karar verir ve golü atan maçı kazanır maç biterdi. 

Evet futbolu daha o yaşlarda çok sevmiştik. Anlatmak istediğim kendi çocukluğumuza ve şimdiki zaman çocuklarına baktığımda maalesef şimdikiler çok şey kaybetmiş gibi geliyor bana!

O zamanlar futbol topu ve ayakkabısı bulmak zordu ya da alacak paramız yoktu..!

Ama çok daha güzel, neşeli, heyecanlı ve küçücük şeyler ile mutlu olan çocukluğumuz vardı.

Mutlu haftasonu olsun. 

Sevgilerimle...