6 Ocak 2021’de, seçim yenilgisini kabul etmeyen Trump’ın taraftarları Başkent Washington’daki Capitol Hill binasında bulunan Amerikan Kongresi’ne baskın düzenlemişti.

Trump taraflarının kalkışmasından 2 yıl sonra ve bundan birkaç gün önce 8 Ocak 2023’te bu defa Brezilya’nın yenilmiş başkanı Bolsonaro taraftarları seçim sonuçlarını tanımayarak Brasilia’daki kongre binasını bastılar.

Bu işgaller kimilerinin popülist kimilerinin ise neo-faşist olarak tanımladıkları Trump ve Bolsonaro gibi liderleri yenilgiye uğratmanın seçimlerden daha fazlasını gerektirdiğini ortaya koyuyordu.

Keza ülkemizde de 7 Haziran 2015’de gerçekleşen seçimlerde tek başına iktidarı elde edemeyen AKP iktidarı 1 Kasım 2015’de seçimler tekrar yapılıncaya dek kaos ortamından yararlanarak oylarını artırıp yine tek başına iktidar olmuştu. Peki kaos dolu 5 ayda ne yaşandı? Suruç Katliamı, Ankara Gar Katliamı, HDP mitingi saldırısı bu dönemde yaşandı. Yüzlerce yurttaş terör eylemlerinde yaşamını yitirdi. Bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile geçilen tek adam rejiminin temel taşları da 1 Kasım seçimlerinin ardından atıldı.

2015 seçim şokunun daha da ağırını 2019’da yerel seçimlerde yaşayan AKP iktidarı 31 Mart 2019’da başta İstanbul, Ankara, Adana, Mersin olmak üzere birçok büyükşehirde belediye başkanlıklarını CHP’ye ve Millet İttifakına kaptırdı. Tıpkı 2015’de olduğu gibi 31 Mart 2019’da da İstanbul’daki seçim sonuçlarını tanımayan iktidar 13 bin oy farkına rağmen YSK’nın taraflı ve hala tartışılan kararıyla seçimleri yeniledi ve bu sefer 800 bin oy farkıyla sandığa gömüldü.

Şimdi önümüzdeki seçime ve daha da önemlisi tüm seçmenlerin kafasındaki soruya odaklanalım “AKP, seçimleri kaybetmeyi göze alabilir mi? Sandıktan çıkamazsa iktidarı seçilenlere devreder mi?” ya da başta 6’lı masa olmak üzere muhalefetin özellikle de sol muhalefetin (Emek ve Özgürlük İttifakının, Sosyalist Güç Birliği’nin) bu olasılığa karşı seçmene güven verebilecek çözüm önerileri var mı? Zira son birkaç günde yaşanan Muğla Valisi Orhan Tavlı’nın AKP lideri Cumhurbaşkanının, Muğla’da miting yaptığı sıralarda Muğla aşkı içimizde hiç bitmeyecek” diye tweet atması ya da Genel Kurmay Başkanı ile TSK komutanlarının, yine AKP lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Yabancı ekonomi komiserlerinden yardım dileniyor" diyerek CHP lideri Kılıçdaroğlu'nu hedef aldığı konuşmasını alkışlaması tesadüf mü? Peki ya 2-3 ay kadar önce Beştepe'de yapılan Polis Akademisi Mezuniyet Töreni’nde polis korosunun AKP'nin 'Türkiye Yüzyılı' programı için bestelenen aynı adlı şarkı okumasını nasıl okumalıyız?

Bütün iktidar AKP’ye

Bunların hepsi bir parti devletinin işareti olmakla birlikte asıl önemsememiz gereken işaret, mesaj tüm bu eylemlerle organize bir şekilde muhalefet tehdit edilmektedir. “Emniyet, silahlı kuvvetler ve tüm bürokrasiyi ele geçirdik, YSK zaten yıllardır bizim emrimizde (hatırlayın mühürsüz oy pusulaları vb.) seçimi kazansanız dahi biz kazanana kadar seçimleri tekrarlayacağız hatta seçimleri kaybedeceğimizi hissettiğimiz an seçimleri yaptırmayız!” dese (ki aleni olarak demese bile zımni olarak diyor) CHP, İyi Parti, HDP ve diğerleri ne yapacak? Ne diyecek? Tüm yurttaşlar hiper enflasyon ile hayat pahalılığıyla bunalmışken, bir de seçimlerin yapılmayacağı ya da AKP seçimleri kaybetse de sonuçları tanımayacağı korkusu ve endişesi yaşamak istemiyor. Sadece bir iktidar partisi olmayan AKP artık Lenin’in o ünlü şiarında olduğu gibi* bütün iktidarı ele geçirmiştir. Muhalefetin acil olarak akademisyen ve yazar Güven Gürkan Öztan’ın geçtiğimiz günlerde BirGün’de yazdığı gibi “aklını başına alması”, bizim büyük çaresizliğimize çare olmaları, 3 kuruşluk koltuk ve menfaatleri uğruna bütün bir ülkeyi kurban etmemeleri gerekiyor.

7 Haziran-1 Kasım kabusunun Başbakanı Davutoğlu’nun döneme dair kamuoyunda bir özeleştiri vermeden, özeleştiriyi geçtim bir itiraf bile paylaşmadan 6’lı masaya dahil edilmesi zaten nereden baksan bir tutarsızlık, nereden baksan ahmaklıktı ama buna rağmen %1’lik gücüyle cumhurbaşkanı yardımcılığı koltuğuna heves etmesi, abuk sabuk açıklamalar yapması en hafif tabiriyle siyaseten ahlaksızlıktır. Keza 90’ların beyaz torosçu iç işleri bakanı Meral Akşener’in de Kılıçdaroğlu’nun yüzüne gülüp arkasından İmamoğlu ve Yavaş ile iş çevirmesi bununla birlikte HDP’ye, Kürtlere karşı şovenist alerjisi demokrat seçmenlerin gözünden kaçmıyor.

Fıkra gibi 6’lı masa

6’lı masanın bu beş benzemezlerinin küçük çıkar hesapları bana bir fıkrayı hatırlatıyor;

Adamın biri piyango bileti alıp eve gitmiş. Karısı sormuş: "Bey piyango eğer bize çıkarsa ne alacağız?" Adam, "Karıcığım çok güzel bir araba almayı düşünüyorum" demiş. Araya küçük çocuk girmiş: "Ama öne ben oturacağım." Küçük çocuğun abisi, "Hayır ben büyüğüm, benim oturmam lazım" demiş.

Tabii anne durur mu, o da "Sizi ben doğurdum, öne benim oturmam lazım" diyerek sinirlenmiş. Ve hepsi kavga etmeye başlamışlar. Sonunda baba da kızarak, "Hepiniz çabuk inin arabadan, hiçbirinizi istemiyorum" demiş.

Dereyi görmeden paçaları sıvayan 6’lı masa şürekâsının ülkenin en büyük 3 Partisi HDP’nin sayesinde yerel seçimlerde zafer kazanmalarına rağmen HDP’ye yok hükmünde davranması da ahmaklığın ve samimiyetsizliğin bir diğer tezahürü. Aylardır gerek Demirtaş’ın gerekse diğer HDP kurmaylarının ortak ve makul bir adayı destekleyeceklerine dair açık çek vermelerine rağmen ne CHP’nin ne de diğer 6’lı masa bileşenlerinin HDP’yi muhatap kabul edip, resmi bir görüşme yapmamaları karşısında HDP’de çantada keklik ya da kimsenin yedek gücü olmadığını göstermesi gayet doğal bir davranış. Ancak kimi ulusalcı ya da sol Kemalist zevatın HDP’nin yerel seçimlerdeki katkısını, desteğini görmeden “biz size oy verdik, %10 barajını öyle geçebildiniz” demesi de zeytin yağı gibi üste çıkmanın, utanmazlığın dik alasıdır.

Sarı öküzü vermeyecektiniz!

2017 referandumunda 2,5 milyon şaibeli, mühürsüz oy pusulasına dair o zaman kitleleri sokağa çıkarmayan, 31 Mart’ta İstanbul seçimlerinde YSK’nın hukuksuz, mesnetsiz yenileme kararına karşı milyonları YSK binasının önüne yığmayan, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay ve hukuksuz bir şekilde içeri atılıp, siyasi rehine olarak tutulan onlarca isme sahip çıkmayan muhalefet bakalım Ekrem İmamoğlu’nun uydurma davası karşısında kararlı davranabilecek mi? Demirtaş’ın dediği gibi “Üzgünüm ama sarı öküzü vermeyecektiniz. Yine de geç değil. Şimdi hep birlikte direnme ve hep birlikte kazanma zamanıdır."

Ve yine seçim güvenliğinin nasıl sağlanacağına dair de “içeriden” Selahattin Demirtaş bunu kendine dert edinip; “Seçim güvenliği bugünden başlar, yemin törenine kadar sürer. Halk iradesine göz dikmeye cüret edebilecek odaklar bir araya gelebiliyorsa üç muhalefet ittifakı da seçim güvenliği için ortak çalışma başlatmalı. Buna öncülük etmek CHP'ye düşer. Belki de hazırlık yapılıyordur.” Diye tweet atarak uyarıda bulunmasına rağmen CHP’nin de HDP’nin de diğer sol/sosyalist partilerin de aymazlığa devam etmeleri halinde elbette seçmenin vicdanı tarafından sorgulanacaktır.

Bu kadar hatasına ve majestelerinin çizdiği sınırlar dahilinde muhalefet yapabilmelerine rağmen bakalım muhalefet seçmene, yurttaşa güven ve umut verebilme başarısını gösterecek mi? Geçmiş pratikleri bunu çok göstermiyor ama bu defa akıllarına başlarına alıp belki de görüp görebileceğimiz bu son seçimde birleşerek bizi ve iktidarı ters köşeye yatırıp golü bulabilirler…

Bu son fırsatı da değerlendiremezlerse, zulme, yağmaya, soyguna, hayat pahalılığına karşı birleşemezlerse zaten artık zindanlarda birleşeceklerinden hiç kuşkuları olmasın…