Birçok kıtada olduğu gibi Afrika’da da sinemanın gelişimi, bu sanatın doğuşuna kadar dayanır. Ancak Afrika’da 1960’lı yıllara değin varlığını sürdürmüş emperyalist ve kolonyalist uygulamalar ideolojik bir araç olarak bu sanatsal formun nasıl kullanılabileceğine daha fazla odaklanır. 

1950’li yıllardan sonra Sahra Altı Afrika’da öne çıkan Senegalli yönetmenler bir yandan kolonyalist sinemayla ve onun doğurduğu sorunlarla mücadele etmişler, bir yandan da Afrika’ya özgü sinemanın dilinin ve imkânlarının ne olduğunu tartışmışlardır.

Osman Sembene

Senegal’in sinema tarihinde ve Afrika’da önemli bir yer edinen Ousmane (Osman) Sembene’nin filmlerinde öne çıkan postkolonyal söylem vurgusu onun sinema deneyimi boyunca devam eden bir yaklaşımdır. Sembene edebiyat alanındaki çalışmaları gibi sinema filmleri de farklı temaları değişik açılardan irdeleyen bir yönetmendir. Sembene için sinemada herhangi bir olgunun tek boyutluluğu değil çoklu anlamları söz konusudur.

Osman Sembene de bu tartışmaya müdahil olarak Afrika’nın etnografik filmlerle tanıtılması sorunsalına ve oluşturulmaya çalışılan Afrikalı kimliğine eleştiriler getirir. Afrika sinemasının babası olarak kabul edilen ve edebi yönü güçlü olan Sembene, yarım asrı bulan sinema serüveninde hem sömürge öncesine hem de sömürge sonrasına odaklanarak sorunların altında yatan unsurların katmanlı yapılarına dikkat çeker. Bu eser, Sembene sinemasını ve Sahra Altı Afrika’da sinema çalışmalarını merkeze almaktadır. En nihayetinde Afrika sineması üzerine yapılan ilk çalışma olma özelliğini taşır.

Dr. Yunus Namaz-Afrika Sineması

Afrika’nın Yılmaz Güney’i 

Senegal doğumlu Ousmane Sembene, babasının mesleği olan balıkçılık yerine birçok meslek yapmış, daha sonra Fransız Ordusuna katılmış ve işçi hareketinde aktif bir rol oynamıştır. 1956 yılında ilk romanını Le Docker Noir (Kara Liman İşçisi) yayınlayan Sembene, hedef kitlesinin çoğunluğunun okuma-yazma bilmeyen insanlardan oluştuğunu fark etmesiyle film yapmaya yöneldi. Afrika’nın sınırları dışına da taşan ilk film olan 1963 yapım tarihli kısa filmi Borom Sarret (Arabacı) yaparak Sembene, “Afrika Sinemasının Babası” olarak tanınmaya başladı. “Arabacı” bağımsızlığa rağmen ülkedeki yoksulluğun bitmediğini, sınıfsal ayrımların arttığını gösteren filmdir, benzer bir hikâye ve üslubu kullanan Yılmaz Güney filmi “Umut”tan (1970) yedi yıl önce çekilmiştir. Bu anlamda diyebiliriz ki Sembene’nin Arabacısı ile Yılmaz Güney’in Faytoncu Cabbar’ı sınıfsal olarak kardeştir. 

Sembène, iki kısa film yazıp yönettikten sonra, 1966 yılında ilk uzun metraj filmi olan La Noire de … (Kara Kız / Siyah Kızın Biri) filmini beyaz perdeye taşıdı.

Arabacı&Umut

İngiliz Kraliyet Ödülünü reddetti 

Çok konuşulan, uzun ve başarı dolu kariyeri boyunca birçok festivale katılan ve ödüller alan Sembene’nin verdiği bazı röportaj ve ödül konuşmaları ile gündeme gelmiş ve yaşamı boyunca sömürülen toprağını ve insanlarını dillendirmişti. Üçüncü Dünya Sineması’nın Afrika’da da yer edinip insanların çoğunluğuna ulaşmasında önemli bir görev üstlendi. Sembene, 1997 yılında İngiltere kraliyet ailesi tarafından kendisine verilen ödülü almadı ve “Sizi Afrika'dan silene kadar savaşacağız” ifadesiyle Batı ülkelerine meydan okuyarak tüm dünyada ezilen halkların ve sınıfların gönlünü fethetti.

Osman Sembene, geride 5’i roman 10 kitap, 4’ü belgesel 17 film ve Afrika’nın henüz yazılmamış tüm şiirlerini bırakarak, 9 Haziran 2007’de 84 yaşındayken bu dünyadan ayrıldı.

Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi RTS Sinema Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Yunus Namaz’ın kaleme aldığı -ki aynı zamanda Namaz’ın doktora tezi- ve Afrika Vakfı Yayınları tarafından yayınlanan “Afrika Sineması - Ousmane Sembene Filmografisine Giriş” kitabı Afrika sineması ile sömürgecilik ve sömürge sonrası söylem arasındaki ilişkiye odaklanıyor.