2002 yılından bu yana memleketi yöneten AK Parti yolun sonuna mı geldi? Birçok badireler atlatan siyasette akıl almaz manevralar ile Türk siyasal tarihine giren AK Parti'nin üç bölümlük filminin sonuna mı geldik? Peki, bu üç bölüm neydi? 14 Ağustos 2001 yılında Fazilet Partisi'nden ayrılanlar AK Parti'yi kurarlar. 12 Eylül Askeri darbesi öncesi ve sonrası Türk devletinin entelektüel kesimi biçilmiş; askeri darbe ile kalan son vatanseverlerde ya yurt dışına kaçmışlar ya da cezaevlerinde ölümü bekler hale getirilmişlerdir. Siyasetin kısıtlamalarla dolu yıllarında özellikle siyasal İslam, devletle hesaplaşmak adına yapılanmasını tamamlamıştır. Bölücüler Türkiye’de sol hareketler içerisinde büyüyüp boy atarken; siyasal İslamcılarda sağ hareketlerin içerisinde yapılanmalarını tamamlamışlardır. Batan bankalar ve Gölcük depremi Türkiye’yi ciddi bir ekonomik sıkıntının içerisine sokmuş, çözüm olarak MHP Genel Başkanı ve koalisyon ortağı Sayın Devlet Bahçeli seçimi işaret etmiştir. Bu defa Türk siyasal hayatında büyük bir deprem olmuş ve orta sol, orta sağ büyük bir hezimete uğramış, Türk Milliyetçilerinin temsilcisi kabul edilen MHP parlamentoya bile girememiştir. Bu seçimde Siyasal İslam’ın temsilcisi kabul edilen AK Parti iktidarı tek başına göğüslemiştir.

Milli Gençlik Vakfı gömleği ile siyaset yapmanın zorluğunu fark edenler ilk olarak siyasal İslam gömleğinin üstüne Liberal gömleği giymeyi tercih etmişlerdir. 12 Eylül askeri darbesi ile sağ siyasetin içerisine sızan Fetö ihanet şebekesi siyaseti AK Parti içerisinde yapma kararı almıştır. Dünyada paranın bol olduğu Türk Devletinin elinde satacak çok malının olduğu, Kemal Derviş kararları ile bankacılığın disipline edildiği bu dönemde AK parti iktidarı için her şey çok güzeldi. Sıkışınca “sizin devri iktidarınızda” demek çok kolay oluyordu. Vatandaşta bu söylemden gayet memnundu. Bu üç dört yıllık dönemde üç ileri bir geri yola devam eden AK Parti inanılmaz yetenekli isimleri de bünyesine katma fırsatı buldu. Artık tüm kesimlerden siyasi figürler AK partide yer alabiliyordu. Artık iç politikayı dış politika ile domino etme metodu uygulanmaya başlanmıştı. Tüm komşularla sıfır problem sloganı ortaya atılmış, Arap baharının ilk sinyalleri de BOP ile verilmişti bile.

İhracat hızla artıyor, Beşar Esat ile tatil yapılıyor, Türk pasaportunun değeri artıyor, seçim öncesi Sayın Erdoğan’ın posta koyduğu devlet başkanları gazetelerimizin manşetinden inmiyordu. BOP başkanlığı ile övünülürken Avrupa Birliği ile hızlı bir şekilde uyum yasaları çıkarılıyordu. 2007 ortalarından itibaren başlayan bu dönem belkide Türk devletindeki en uzun dönem oldu. Cengiz Aytmatov’un “Gün uzar yüz yıl olur” romanındaki gibi. Evet, AK Partinin ikinci dönemi diyebiliriz bu döneme. Siyasal İslamcıların, bölücülerin, Türk milletinden nefret edenler ve yabancı istihbarat örgütlerinin rövanşist bir tavırla Türk devletinden intikam almak adına cemaat ve PKK eliyle yönettikleri operasyonların olduğu yıllar. Çok uzun yıllar. Sahte tanıklar, devlete yakışmaz bir şekilde kurulan çadır mahkemeleri, sağda solda gömü bulmuşçasına silah bulma fantezileri, her lafın sonunda askeri vesayete son veriyoruz söylemi ile kurdun çakala kurban verildiği yıllar. Devlet aygıtını elinde tutanların ise gözüne far tutulmuş tavşan gibi donup kaldıkları yıllar. Her kafadan sesin çıktığı en çok fetöcülerin ve pkk’lıların sevinç çığlıklarının duyulduğu bu günlerde “Türksüz Türkiye inşa edeceğiz” diyen mi istersiniz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin adı “Anadolu Devleti “ olsun diyenler mi, İstiklal Marşının çok ırkçı olduğunu söyleyenler bile çıktı bu dönemde. “Bayrak konusunun tekrar değerlendirilmesi gerektiğini bu konunun Allahın emri olmadığını” söyleyenler bile oldu. Kısaca devletin temeline vurulacak her tür darbe vuruldu.

7 Şubat 2012 yılına kadar Uzun Ak Parti dönemi devam etti. Far tutulmuş tavşan gibi kalan devlet aygıtının kullanıcıları MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklanmak üzere savcılığa çağırılması ile son bölüme geçilmiş oldu. Dershanelerin Türk Devleti tarafından kapatılma kararı ile fetöcülerin can damarı kesilmiş oldu. İktidar ile bu defa fetöcüler ve pkk uzantılı açılımcılar kavgaya başladı. Milliyetçi kesim far tutulmuş tavşan gibi kaldı bu defa. İktidar ile fetöcülerin ve açılımcıların arasındaki enses ilişkiye karışmak istemediler haklı olarak milliyetçiler. 15 Temmuz 2016 yılında NATO Milliyetçileri ve Türk devletindeki iş birlikçileri olan fetöcü hainler 251 insanımızın canına kıymak sureti ile iktidarı ele geçirmek istediler.

Artık üçüncü bölüme geçilmiş, Türk Milliyetçileri gözüne tutulan fardan kurtulmuş ve devletinin bekası için gerekeni yapmaktan çekinmez bir rol üslenmişlerdir. İktidar aygıtını elinde tutanlar muktedir olamadıklarını, içlerindeki hainleri temizlemekte bile başarılı olamadıklarını bu defa eski düşman yeni dost Doğu Perinçek durumu şu şekilde ifade etmiştir. “2014 de kadar AK Parti devleti fetö ve bölücülerin desteği ile yönetmeye çalışıyordu artık Türk devleti AK Partiyi yönetiyor” demiştir. Dünya çapındaki siyasal ve ideolojik kırılmalar Türkiye Cumhuriyetine inanılmaz imkânlar sunmuştur. Pandemi kaldıracı ile dünya başka bir evreye sokulmak istenirken; pandemi ile mücadelede Türkiye Avrupa ile kıyaslanmayacak ölçüde başarılı olmuştur. Ancak ekonomik olarak sınıfta kalmıştır. Devletin iban paylaşarak halkından destek istemesi tarih de bir ilk olmuştur. Avrupa ülkeleri vatandaşına para dağıtırken Türkiye vatandaşından destek istemiştir. Yabancı para birimleri ile sözleşme yapma yasağı konulurken muhalefetin tanımı ile “beşli çete” tahsilâtını dolar kurundan yapmaya devam etmiştir. Muhalefetin iddiası ile 128 milyar doların akıbeti, Damat bakanın devlet adabına uymaz bir şekilde istifa etmesi, bir suç örgütü lideri olduğu iddia edilen Sedat Peker’in yurt dışına çıkması ve yurt dışından iktidara ayar vermeye çalışması, dün düşman olan devletlerle bu gün dost olmamız, Zehra Taşkesenlioğlu’nun başörtüsüz resminin izinsiz yayınlanması trajikomik son bölümün jeneriği gibi değerlendirilmelidir.

The End demek için daha erken diyenler olabilir. Doğrudur. Daha başrol oyuncusu enflasyon canavarının vatandaşı nasıl çıtır çıtır yediğini, yargıya güvenin nasıl minimimize edildiğini, altı yaşındaki çocuğun din tacirlerince nasıl kurban edildiğini, vatanın nasıl göçmen deposu haline sokulduğunu, gencecik çocuklarımızın büyük bir yüzdesinin yurt dışında yaşamak istediğini izleyeceğiz. Vatandaş kuruluş ayarlarına dönmek için LOADİNG yapacaktır emin olun.

Siz iktidarda olanlar istediğiniz kadar yeniden açılım saçılım deseniz de, fetöcü aile mensuplarınız yokmuş gibi davransanız da, varlık içerisinde yokluk rolü kessenizde vatandaşın kalp gözü açıktır. Sistemi yeniden başlatacaktır.