Geçen hafta Türk Dil Devrimi’nin 90.yılı için bir yazı kaleme almıştım. Daha çok, konuşmaların içerisine gerekli gereksiz yerleştirilen yabancı kelimelerden dert yanmış, bu nedenle de birbirimizi anlamakta zorlandığımızdan bahsetmiştim.

Maliye Bakanı Sayın Nurettin Nebati’nin medyada çokca gündem olan konuşması bu yazının tuzu biberi oldu adeta. ‘Aynı masada oturduğumuz, aynı dili konuştuğumuz insanlarla neden sağlıklı iletişim kuramıyoruz’ diyerek dikkat çekmek istediğim iletişim sorununa güzel bir örnek oldu.

Konuşma şöyle:

‘Neo klasik ekenomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heteredoks yaklaşım  günümüzde giderek ön plana çıkan, davranışsal ekenomi ve nero ekenomi gibi alanlarında etkisiyle daha fazla önem kazanmaktadır...’

Sayın Bakan’ın anlaşılmamak için bu cümleyi kurduğunu düşünmüyorum. Bir şeyler anlatmaya çalıştığı kesin fakat sorun şu ki ‘aynı kodlarla’ konuşmuyoruz.

Yani ‘Farklı tellerden çalıyoruz’.

Farklı kodlarla konuşmak ne demek?

Sözlü iletişimde, sağlıklı ve etkili bir iletişim sağlanabilmesi için bazı kurallar vardır.

1-Anlama ve öğrenme, söylenen sözcüklere kişilerin verdiği anlamlarla ilgilidir ve bu anlamlar, farklı deneyimler sonucu akıl süzgecinden geçirilerek değişebilirler.

2-Anlamları ortak olan ifadeler kullanıldığında bile bu ifadeler,  bireylerin kişisel yaşantıları ile ilişkili olmalıdır.

3-Aynı toplumda yaşayan insanlar genellikle aynı iletişim kodlar kullanırlar, kullanmalıdırlar.

4-Toplumlar çeşitlendikçe kullanılan kodlarda da çeşitlilik görülür. Eğitim, şehir-taşra gibi faktörler nedeniyle bu kodlar farklılaşır!

5-Sağlıklı bir iletişim olabilmesi için önemli olan çok fazla sözcük dağarcığına sahip olmak değil, kodlara aynı anlamı yükleyen kişilerin sizi dinliyor olmasıdır! Ya da sizi dinleyenlere uygun kodlar kullanabilmektir!

Sonuç olarak, iletişim dilinde kullanılan kodlar o toplumun bireyleri tarafından aynı anlamda algılanıyor ve çağrışım yaratıyorsa o toplumda sağlıklı ve etkili bir iletişimden söz etmek mümkündür.

Günlük yaşantımızda da sıkça karşılaşırız dilini anlamakta zorlandığımız kişilerle. İlk akla gelenler Doktorlar, Avukatlar, mimarlar, ekonomistler ve akademisyenler olur. Bu kişileri anlayabilmek için yanınızda sözlük taşımak zorundaymışsınız gibi hissedersiniz.

 Bu kişiler konusuna hakim uzman kişiler olmanın yanında, konuyla hiç alakası olmayan kişilere bile olayı en basit ve anlaşılır bir şekilde anlatabilme uzmanlığını da kazanmış olmaları gerekir.

Albert Einstein’ın bununla ilgi çok güzel bir sözü vardır, “Eğer 6 yaşındaki bir çocuğa anlatamıyorsan, sen de anlamamışsın demektir” der.

Türkçe’mizin korunması için dilimizin yabancı kelimelerden arındırılması ne kadar önemliyse, sağlıklı iletişim kurabilmemiz için de (herkesin bilmek zorunda olmadığı!) teknik, akademik terimleri sade ve anlaşılır kılabilmek son derece önemlidir. Zira kullanılan o terimler dinleyenler için farklı manalara bürünerek iletişimde kopuşlar yaşanabilir.