Gün geçmiyor ki ‘Bu da olmaz artık!’ dediğimiz bir olay yaşanmasın ülkede. Birini sindiremeden başka bir olayla karşı karşıya kalıyoruz.

Hele ki bazıları sindirilebilecek gibi de değil! Aynı 6 yaşındaki çocuğun yıllarca istismara uğraması gibi!

Zira ortaya çıkan durum o kadar içler acısı,

O kadar akıl ve izan dışı,

O kadar insanlık dışı ki...

Bizler halk olarak bas bas bağırıyoruz, adalet diyoruz, hak, hukuk diyoruz ,isyan ediyoruz. Çünkü elimizden başka bir şey gelmiyor ne yazık ki.

Fakat ne hikmetse yetki sahibi olanlarda bizler gibi olayları sadece ’lanetlemekle’  çözdüklerini sanıyorlar . Bütün liderler, yöneticiler kısaca devletin yönetiminde söz sahibi olanlar da sadece bir tweet atarak ‘Olayın kabul edilemez.’ olduğunu yazıyor! Hatta bazılarından ses bile çıkmıyor!

Evet bu olay kabul edilemez ,ama  maalesef oldu, yaşandı, sayın yetkililer ortada çok büyük bir suç var!

Suçlu var!

Suçlular var!

Göz yumanlar, ses çıkarmayanlar  var!

Örtbas etmeye  çalışanlar var!

En önemlisi de, mağdur var!

Belki de mağdurlar var!

Sizlerin görevi olay olup bittikten sonra kameraların karşısına geçip ’Kabul edilmez, insanlık dışı bu olay için gerekli soruşturmaları başlattık. Gereken neyse yapılacaktır’ demek midir?

Bizler elle tutulur, gözle görülür somut adımlar görmek istiyoruz.

Olay ortaya çıkar çıkmaz sözde o tarikat lideri derhal tutuklanmalıydı!

Tarikat kapatılmalıydı!

Bu ülkenin vatandaşı olarak ve bir anne olarak yargıya güveniyor ve en kısa sürede en doğru kararı vereceğini düşünmek istiyorum!

Ülkede akıl almaz olaylar yaşanırken bazıları da, Titanik batarken keman çalan sanatçılar misali, sanki hiç bir şey olmamış gibi davranıyor.

Bizler de çaresizce cebelleşip duruyoruz, haykırmaya sesimizi bir yerlere duyurmaya çalışıyoruz ama galiba boşa çabalıyoruz.

Tam da burada Paulo Chelho’nun ‘Veronika Ölmek İstiyor’ kitabında geçen bir hikaye aklıma geldi.

‘’Çok güçlü bir büyücü ,bütün bir ülkeyi yok etmek ister, o ülke halkından herkesin su çektiği bir kuyuya sihirli bir madde atar. Kuyunun suyunu kim içerse delirecektir.

Ertesi sabah, herkes kuyudan su çekip içer, hepsi de delirir. Sadece Kraliyet Ailesi ,kendilerine ait özel bir kuyudan su içtiklerinden  ve büyücü de o kuyuyu zehirlemeyi beceremediğinden delirmezler.

Tabi kral çok kaygılanır. Halkının sağlığını ve güvenliğini sağlamak için bir dizi emirler verir. Fakat polisler ve müfettişler de aynı suyu içtikleri için ,kralın emirlerini saçma bulur ve yerine getirmezler.

Ülkede yaşayanlar kralın emirlerini duyduklarında onun çıldırmış olduğunu düşünerek ,hep birlikte şatosunun önünde toplanarak tacını ve tahtını bırakması için gösteriler yaparlar.

Umutsuzluk içinde olan kral tam tahtını bırakacağı sırada kraliçe ona engel olmak ister. Der ki ’Biz de o kuyunun suyundan içelim, o zaman biz de onlar gibi oluruz.

Ve öyle yaparlar. Kral ve Kraliçe cinnet suyundan içerler ve anında saçma sapan konuşmaya başlarlar. Bunu gören halk yaptıkları taşkınlıktan dolayı pişman olur.

Öyle ya madem Kral bu kadar bilgece(!) konuşuyor, onu alaşağı etmenin bir anlamı yoktur! Ülkede barış ve huzur yeniden hüküm sürer.

Bu ülkenin halkı komşularından epeyce farklı  bir hayat tarzı benimsemiştir ama kral ölümüne kadar ülkeyi yönetmeye devam etmiştir.’’

Son zamanlarda yaşananlara baktıkça o kuyunun suyundan içmeyen sadece bizler mi kaldık acaba diye düşünmeden edemiyorum.

Bu cinnet ortamını bozmanın bir büyüsü ya da çaresi var mı?

Yoksa hikayedeki gibi bu kuyunun suyundan mı içmemiz gerekiyor bizim de?

SON EKLEME

Tam yazıyı sonlandırmıştım ki Diyanetin Bugünkü (09.12.2022) Cuma Hutbesinin yayınlandığını gördüm ve okudum.

Ne cemaatlerle ilgili ne çocuk haklarıyla ilgili, ne de çocukları korumakla ilgili tek kelime dahi yok hutbede!

Çoğunluğu Müslüman bir ülkede bu tür zararlı cemaatlerle ilgili bilgilendirmeler yapmak ,insanları bu konularda uyarmak ,aydınlatmak için camilerden ve cuma hutbelerinden daha etkili bir yer olamaz diye düşünüyorum.

Kaldı ki  İslamiyet’e ve Müslümanlığa en büyük zararı veren  bu tür sapkın topluluklar, cemaatler, vakıflar konusunda halkı aydınlatmak, uyarmak ve İslamiyet’in doğru anlaşılması ve uygulanması konusunda insanlara yardımcı olması gereken en etkili kurumların başında değil midir Diyanet İşleri Başkanlığı?