Gazeteci ve yazar Veysel Boğatepe, 'Kırık Kilit' adlı ilk biyografik romanını Kora Yayınları'ndan yayınlandı. Boğatepe'nin kaleme aldığı romanın konusu 70'li ve 80'li yılların İran ve Türkiye'si ile İsveç ve Amerika da geçiyor.

“Kırık Kilit” romanı ile yaşamın her alanına dokunan Veysel Boğatepe, iç içe geçmiş çok katmanlı olayları alegorik bir üslupla kurgulayarak okurunu İran, Türkiye, İsveç ve Amerika gibi dört farklı ülkede uzun bir gezintiye çıkarırken aynı zamanda da 1979 İran’ı ile 1980 Türkiye’sinden kesitler sunuyor.

Şah Rıza Pehlevi’nin on iki adamından biri olan ve dönemin istihbarat örgütü Savak’ta üst düzeyde görev yapan Muhammed Alishahi, “Yeşil Devrim”den hemen sonra ailesiyle birlikte ülkesini terk ederek Türkiye’ye kaçar. Bir süre sonra da 12 Eylül askeri darbesine yakalanır. Ankara’nın kaos ve kargaşa ortamında bir yandan yaşam mücadelesi verirken diğer yandan da peşine düşen gizli örgüt elemanlarından korunmaya, gizlenmeye çalışır.

Sadece Alishahi’nin değil, dört ülkeyi dolaşan ve dört ayrı rejimle tanışan ailesinin ve küçük kızının da yaşama tutunma serüvenidir bu. Türkiye’yi vatanı olarak benimseyen, aşk denilen yabanıl duyguyla ilk kez Ankara’da tanışan, sonra da Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan bir mültecidir artık. Babası ile uzun süren bir anlaşmazlığın, çatışmanın içine düşen Nilüfer’in, bundan sonraki yaşamının belli başlı durakları İran, Türkiye, İsveç ve Amerika olacaktır.

1,5 ay kadar önce İran'da Mahsa Emini'nin gözaltında fenalaşarak ölmesi üzerine başlayan gösterilerle tekrar gündeme gelen İran ve molla rejimini konu alan ve dört ülke, dört rejim ve dört ayrı yaşam tarzına uyum sağlamaya çalışan küçük bir kızın yaşam serüvenini hüzünle okuyacaksınız.

Gazeteci ve yazar Veysel Boğatepe, 'Kırık Kilit' adlı ilk biyografik romanını Kora Yayınları'ndan yayınlandı. Boğatepe'nin kaleme aldığı romanın konusu 70'li ve 80'li yılların İran ve Türkiye'si ile İsveç ve Amerika da geçiyor.

“Kırık Kilit” romanı ile yaşamın her alanına dokunan Veysel Boğatepe, iç içe geçmiş çok katmanlı olayları alegorik bir üslupla kurgulayarak okurunu İran, Türkiye, İsveç ve Amerika gibi dört farklı ülkede uzun bir gezintiye çıkarırken aynı zamanda da 1979 İran’ı ile 1980 Türkiye’sinden kesitler sunuyor.

Şah Rıza Pehlevi’nin on iki adamından biri olan ve dönemin istihbarat örgütü Savak’ta üst düzeyde görev yapan Muhammed Alishahi, “Yeşil Devrim”den hemen sonra ailesiyle birlikte ülkesini terk ederek Türkiye’ye kaçar. Bir süre sonra da 12 Eylül askeri darbesine yakalanır. Ankara’nın kaos ve kargaşa ortamında bir yandan yaşam mücadelesi verirken diğer yandan da peşine düşen gizli örgüt elemanlarından korunmaya, gizlenmeye çalışır.

Sadece Alishahi’nin değil, dört ülkeyi dolaşan ve dört ayrı rejimle tanışan ailesinin ve küçük kızının da yaşama tutunma serüvenidir bu. Türkiye’yi vatanı olarak benimseyen, aşk denilen yabanıl duyguyla ilk kez Ankara’da tanışan, sonra da Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan bir mültecidir artık. Babası ile uzun süren bir anlaşmazlığın, çatışmanın içine düşen Nilüfer’in, bundan sonraki yaşamının belli başlı durakları İran, Türkiye, İsveç ve Amerika olacaktır.

1,5 ay kadar önce İran'da Mahsa Emini'nin gözaltında fenalaşarak ölmesi üzerine başlayan gösterilerle tekrar gündeme gelen İran ve molla rejimini konu alan ve dört ülke, dört rejim ve dört ayrı yaşam tarzına uyum sağlamaya çalışan küçük bir kızın yaşam serüvenini hüzünle okuyacaksınız.