2015 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Svetlana Aleksiyeviç’in ilk eseri ve kurduğu türün ilk örneği sayılan Kadın Yok Savaşın Yüzünde, 2. Dünya Savaşı’nın kadınlar ‘‘cephesinde’’ nasıl yaşandığını belgeleyen çok güçlü bir sözlü tarih çalışması.

kadin yok savasin yuzunde22

Günay Çetao Kızılırmak’ın dilimize çevirdiği, Kafka Kitap tarafından yayımlanan Kadın Yok Savaşın Yüzünde, 2015 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Svetlana Aleksiyeviç’in, II. Dünya Savaşı’nın kadınlar ‘cephesinde’ nasıl yaşandığını belgeleyen güçlü bir sözlü tarih çalışması. Aleksiyeviç uzun bireysel monologları farklı seslerin duyulduğu bir kolaja dönüştüren özgün bir dokümanter tarzıyla yazıyor. Tarihin gelmiş geçmiş en kanlı savaşını vererek faşizmin yenilgiye uğratılmasında büyük pay sahibi olan ve bu uğurda en az yirmi milyon insanını kaybeden SSCB’de kadınların - kadın piyadelerin, sıhhiyecilerin, keskin nişancıların, çamaşırcıların, kadın cerrahların, pilotların, keşif erlerinin, partizanların - Nazi işgaline karşı nasıl bir mücadele verdiklerini, böylesi bir savaşta kadın olmanın zorluklarını nasıl deneyimlediklerini Sovyet ülkesinin dört bir yanından bir araya getirdiği tanıklıklarla belgeliyor. 
İsveç Akademisi, Svetlana Aleksiyeviç’e Nobel Ödülü verdiğinde yazarın “yeni bir edebi tür” yarattığını belirtmiş, eserlerini de *duyguların ve ruhun bir tarihi* sözcükleriyle betimlemişti. Aleksiyeviç uzun bireysel monologları farklı seslerin duyulduğu bir kolaja dönüştüren özgün dokümanter tarzıyla, kendilerine nadiren konuşma fırsatı verilen, yaşantıları da çoğu zaman ülkenin resmi tarihine karışarak yitip giden sokaktaki insanların hikâyelerini kayıt altına alıyor.

Kadın Yok Savaşın Yüzünde-2

Kadın Yok Savaşın Yüzünde’de Aleksiyeviç, tarihin gelmiş geçmiş en kanlı savaşını vererek faşizmin yenilgiye uğratılmasında büyük pay sahibi olan ve bu uğurda en az yirmi milyon insanını kaybeden SSCB’de kadınların –kadın piyadelerin, sıhhiyecilerin, keskin nişancıların, çamaşırcıların, kadın cerrahların, pilotların, keşif erlerinin, partizanların– Nazi işgalini nasıl göğüslediklerini, böylesi bir savaşta kadın olmanın zorluklarını nasıl deneyimlediklerini Sovyet ülkesinin dört bir yanından bir araya getirdiği tanıklıklarla belgeliyor ve unutuluşun girdabından kurtardığı bu hikayeleri edebi bir toplam halinde önümüze seriyor.
Çocukluktan itibaren savaşmaları gerekebileceğine hazırlanan erkekler ile perde arkasında durmaları tembihlenen kadınlar… Svetlana Aleksiyeviç “Olup bitenleri başka bir şekilde anımsıyorlar” diyor. “Erkeklere kapalı olanı görebiliyorlar. Tekrara düşmek pahasına: Kadınların savaşının kokusu, rengi, gündelik ayrıntıları var: ‘Bize verdikleri sırt çantalarından kendimize etekler diktik’, ‘askerlik şubesinin bir kapısından elbiseyle girdim, diğerinden pantolon ve asker gömleğiyle çıktım, saç örgümü kestiler, kafamda bir perçem kaldı…’” Kadın Yok Savaşın Yüzünde, hamasetle anlatılan duygular, hayrete şayan kahramanlıklar, kanlı övgüler yok. Kadınların anlattığı savaşın ‘insanlaştığı’ fark ediliyor. Çıkmayan kan lekesini anlatan çamaşırcı kadın “Pamuklu ceketler kışın ağırlaşır, üzerlerindeki kan donar çünkü” diyor. Savaşın siyah beyazlığı içinde turna sürüsünü anlatıyor başka bir kadın. Ve aşkı anlatan kadınlar: “Sanırım aşık olmasaydım savaştan sağ çıkamazdım. Canımı kurtardı. Aşk kurtardı beni…” Aleksiyeviç’in konuştuğu kadın askerler arasında sıradan bir askerden farklı olmayan kadınlar da var. Ancak şu söylenebilir: Savaşın tarihinin yazıldığı erkeğin düzeni patriarka en çok da gücünü militarizmden alıyor. Kadınların söz sahibi olduğu yerde ise savaşın sürdürebilirliğinin mümkün olmadığı görünüyor. Savaşın imkânsızlığını yaratan kadın, tarihi de bambaşka yazabilir. En azından böyle bir ihtimal var. Bunu dünyadaki antimilitarist mücadele içinde yer alan kadınlardan anlayabiliyoruz.

Dünyanın En Güzel Kitapları 
Twitter: @DnynnEnGzlKtplr
[email protected]