Alman direnişi, asker veya sivil kimselerce 1933 ve 1945 tarihleri arasında Almanya'daki nasyonal sosyalist rejime son vermek amacıyla örgütlenilmiş direniş hareketleridir. Bunların bir kısmı, aktif planlarla Adolf Hitler'i ve onun rejimini devirmek için çaba gösterdi. Onların planları 1944'te Adolf Hitler'e düzenlenen ve başarısız olan 20 Temmuz suikast girişimi denemesiyle doruğa ulaştı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında 800.000 Alman'ın direniş faaliyetleri nedeniyle Gestapo tarafından tutuklandığı tahmin ediliyor. 3,5 milyon Alman siyasi suçlardan dolayı hapishanelerdeydi. 1933 ve 1945 yılları arasında siyasal sebeplerden dolayı hapis cezası alanların haricinde sivil mahkemelerle askeri mahkemeler tarafından yargılanmış yaklaşık 77.000 Alman öldürülmüştü. Bu direniş üyeleri genellikle Özel Mahkemeler, askeri mahkemeler, Halk Mahkemeleri ve hukuk adalet sistemi tarafından çoğunlukla göstermelik duruşmalarda yargılandı. Bu Almanların çoğu hükûmette, orduda ya da sivil pozisyonlarda hizmet vermiş, bu da onların komplo kurmalarına olanak sağlamıştır; buna ek olarak, Kanadalı tarihçi Peter Hoffmann, Nazi toplama kamplarında, muhalif olduklarından şüphelenilen veya fiilen muhalefete karışmış olan "on binlerce" kişi saymaktadır. Buna karşılık Alman tarihçi Hans Mommsen, Almanya'daki direnişin "halksız direniş" olduğunu ve Nazi rejimine karşı direnişte bulunan Almanların sayısının çok az olduğunu yazmıştır. Almanya'daki direniş, Olimp gibi direniş grupları oluşturan Polonyalı azınlığın üyeleri gibi Alman olmayan etnik kökene sahip Alman vatandaşlarını da kapsıyordu. Yine  bir başka direniş grubu "Beyaz Gül" hareketi, Münih Üniversitesi’nde bir tıp öğrencisi olan 24 yaşındaki Hans Scholl, 22 yaşındaki kız kardeşi Sophie ve 24 yaşındaki Christoph Probst tarafından Haziran 1942’de oluşturuldu. "Beyaz Gül" adının tam olarak nereden geldiği bilinmiyorsa da, kötülüğe karşı saflık ve masumiyet anlamına geldiği açıktır. Hans, Sophie ve Christoph, Nazi politikalarının eğitimli Almanlar tarafından benimsendiğini gördükçe çileden çıkıyordu. Nazi karşıtı bildiriler dağıttılar ve üniversite duvarlarına "Özgürlük!", "Kahrolsun Hitler!" gibi sloganlar yazdılar. Şubat 1943’te Hans ve Sophie Scholl bildiri dağıtırken yakalanarak tutuklandı. Arkadaşları Christoph ile birlikte dört gün sonra idam edildiler. Hans'ın son sözleri "Yaşasın özgürlük!" olmuştu.

Almanların üçte ikisi –yirmi milyon kadar kişi– hiçbir zaman Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ne, yani bilinen ismiyle Nazi Partisi’ne oy vermedi. Sağ-kanat partileriyle kurulan koalisyon sonucu 1933 yılında iktidara geldiğinde, Nazi Partisi’nin kayıtlı üye sayısı iki milyon kadardı. Peki ya Nazilere oy vermeyen ama yine de Nazi korku rejimini, ardından İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamak zorunda kalan ve hepsi sona erdiğinde, Naziler tarafından işlenen vahşetin, imha kamplarının ve diğer korkunçlukların giderek daha fazla ortaya çıkmasıyla tüm dünyanın hakaretlerine maruz kalan Almanların üçte ikisi ne olacak?

Yirmi yılı aşkın bir süre BBC’de çalışmış, başta kanalın tarih birimi bünyesinde olmak üzere; ödüllü belgesel filmler yönetmiş ve yapımcılık yapmış ve uzun yıllar boyunca Nazi dönemi üzerine çalışan Catrine Clay, dilimize Pan Kitap etiketiyle Ayşen Sarı tarafından çevrilen “Nazilere Direnen İyi Almanlar (1933-1945)” adlı kitabında bu soruya yanıt bulmaya çalışıyor; O üçte ikiyi nereye koyacağız?

Catrine Clay, genel itibariyle şunları aktarıyor: “Korku rejimi güç kazandıkça Nazi olmayan Almanların çoğu dikkat çekmemek ve ailelerini korumak amacıyla ya kırsala taşındılar ya da komşuları tarafından ihbar edilmemek için rejimi destekliyormuş gibi davrandılar. ... Çoğu tanınmayan yüz binlerce Alman, irili ufaklı yollarla rejime direnmeye karar verdi: Komünistler, Sosyal Demokratlar, Katolikler, Protestanlar, Quakerlar ve Yehova Şahitleri, öğretmenler, küçük esnaf, Prusyalı aristokratlar, rahipler, subaylar, fabrika işçileri, anneler, büyükbabalar... Her biri on iki yıldan fazla sürmeyecek ancak milyonlarca hayata mal olacak bu süre boyunca her gün hayatını tehlikeye attı.

İşçi ve aristokratlar, komünist ve muhafazakârlar, kadın ve erkekler, genç ve yaşlılar arasından mümkün olduğunca geniş bir seçim yaparak altı kişide karar kıldım. … Kitap boyunca iç içe geçen hikâyeleri, her birinin Nazi tarihinin büyük olaylarını kendi küçük hayatlarında nasıl deneyimlediklerini anlatıyor. Hepsi de iyi Almanlardı.”