Türk siyaseti ne garip. Bundan birkaç yıl öncesi MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli zehir zemberek sözlerle Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın görevden ayrılmasını sağlamıştı. Buradan birbirlerine neler dediklerini yazmayacağım. Bugün Andımızın okutulmaması için Danıştay kararını yok sayanlarla, “Türk olmaktan kurtulduk” diyenlerle, Öcalan denen bebek katiline sayın tanımlaması ile sözlerine başlayanlarla, fetöşe övgüler düzenlerle Sayın Devlet Bahçeli nasıl aynı düzlemde buluştu? Bunu anlamak mümkün değil. İzmir’in kurtuluşunun 100. Yılı kutlamaları ile ilgili Bekir Bozdağ’ın açıklamaları ile Devlet Bahçeli’nin açıklamaları neredeyse aynı olması çok enteresandır. Siyaset bu olmaması gerek ancak “dün dündür bu gün bu gündür” söylemi ile tam örtüşmektedir. Bu dönüşüm rahmetli Demirel bile şaşırtacak cinstendir.

Buradan ne Tunç Soyer’i ne de bu kutlamaları aşağılamaya çalışanları yarıştırmayacağım. Çünkü Milli mücadelenin en önemli noktalarından olan İzmir’in kurtuluşu siyaset üstü olmalıdır. Bu mesele ne Tunç Soyer'in konuşma metnine sığar ne de vatan hainliği tescillenmiş Vahdettin üstünden Osmanlıcılık yapanların söylemlerine sığar. 

Neden her 9 Eylül’de İzmir’in dağlarında çiçekler açar biliyor musunuz?

15 Mayıs 1919’da işgal edilen vatan toprağı Yunan mezaliminden kurtulduğu için.
İzmir’in işgalinde başta olmak üzere tüm şehitlerimizin 9 Eylül 1922’den bu yana artık al bayrağımızın altında huzur içerisinde uyudukları için; namuslarını korumak için canlı canlı yanarak şehit olmayı göze alan Türk kızları için; dün insan diye baktıkları hainlerin ihanetlerinin sonu geldiği için; haç yerine hilalin, çan yerine ezanın kulaklarda çınladığı için; bir gecede genç kızların binlerce al bayrak yaparak Atatürkü karşıladıkları için 9 Eylül'de İzmir’in dağlarında ve tüm Türk yurtlarında çiçekler açar.  Siz isteseniz de bu çiçekler açacak istemeseniz de.
Devlet beyin Bekir Bozdağ’la aynı güzergahta Osmanlının son saffatı olan hainler silsilesini övmesini beklemezdim. 

Şayet bizim bilmediğimiz çok gizli belgeler varsa bilemem. Ancak fesli deli Kadir gibi üç kuruşa satılmış tarihçi geçinenlere inanıyorlarsa denecek bir şey yoktur elbette.

SESSİZ İŞGALİN SON SAFAHASI

Türkiye Cumhuriyeti Devleti enflasyonda dünya birinciliğine oynarken vatandaşın cebindeki son birkaç kuruşunu da konut projesi ile alınmaya çalışılmaktadır. Bu proje ile insanımız 20 yıllığına borçlandırılırken, katledilen İstanbul bir daha öldürülecektir.  Tabi sadece İstanbul için bu katliam olmayacak. Büyük kentlerimize hapsedilen Türk milleti köylerinden daha da uzaklaştırılacaktır. Şu anda köylerimiz boşaltılmış durumdadır. Hele hele Mehmet Özhaseki zamanında çıkarılan büyük şehir kanunu ile 40 km uzaktaki köyleri bile şehirlerin mahallesi haline getirildi. Bu proje yapılırken Avrupa uyum yasası, köylerimiz mahrum kalmayacak, köylerimize hizmet götürülecek sloganları ile TBMM den geçirdiler. 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan Cumhuriyetinin ilk kanunlarından olan Köy Kanunu değiştirilerek bu iktidar döneminde yabancılara köy arazisi satış izni çıkarıldı. Şu anda köylerimizde yaşayan vatandaşımızın oranını bile tespit edemiyoruz çünkü Özhaseki’nin çıkardığı kanunla kim köyde kim şehirde yaşıyor belli değil. Bir taraftan da bu projeler hangi müteahhitlerce yapılacak kriterleri ne belli değil. Şu anda biliyoruz ki devletin birçok inşaat işine müteahhitler teklif bile vermemektedir. Sebep olarak enflasyon ve değişen ekonomik göstergeler öne sürülmektedir. Buna rağmen bu kadar büyük bir projeye başlamak sadece ve sadece seçim popülizminden başka bir şey değildir. Ya da siyasal İslamcıların hocası olan rahmetli Necmettin Erbakan’ın her yere ağır sanayi temeli atmasını anımsatmaktadır. Bu proje başlarsa iktidar değiştiği zaman yeni gelecek iktidarın kucağında çözümü mümkün olmayan çok yönlü çok taraflı çok uzun vadeli bir bombayla karşı karşıya kalacaktır.

Peki iktidar gerçekten bu konuyu çözmek istiyor mu?

Bence istemiyor. Şayet istiyorsa birazdan yazacağım işleri çok kısa sürede yapar. 

Çok acil köye dönüş projesi başlatılır. Köylerde parçalanan araziler birleştirilerek rantabla işlenebilir arazilere dönüştürülür. İşlenmeyen araziler ile ilgili devlet arazi sahiplerinden vergi alır. Bu alınan vergilerde sadece ve sadece köy kalkınma sistemine aktarılır. Köyde yaşayan insanlar için pozitif ayrımcılık yapılır. Köyde yaşayan çocukların eğitim konusu taşımalı değil yerinde eğitim ile yapılır. Tekrar köy enstitülerinin modernize hali uygulamaya konulur…

Ama iktidarın muktedirleri Anadolu’nun köylerini Türksüzleştirmek gibi bir politikaları varsa bunu asla yaptırmayacaklardır. Çünkü bir sonraki hamleleri boşalan köyleri ve köy arazilerini Suriyelilere ve Peştu kökenli Pakistanlı Afganistanlı kaçakları yerleştirmekten başka bir şey değildir. 

Memleketin hali içler acısı. Bir taraftan gazetecilerden daha mahir gazetecilik yapan mafya lideri, devletin adının karıştırıldığı karanlık ilişkiler silsilesi, çok maaşlı danışmanlar, dünün açılımcı saçılımcıları, fetöş severler ile siyasal İslamcılar bir araya gelebilirde Türk milliyetçileri bunlarla nasıl bir araya gelir anlamış değilim.