Büyük felaket olarak nitelendirilen depremin üstünden iki hafta geçti. Atanmış Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay ise ilk günden itibaren muhalefete ayar vermekten geri durmadı. Twitter’dan “Üç bin asker sahada neyinize yetmiyor” diyen ‘yakışıklı’ gazeteci hala köşesinde kibir abidesi gibi durmakta. Eski enerji bakanı Taner Yıldız,  “Eğitim seviyesi arttıkça AK Parti’nin hitap ettiği alanın daha da daraldığını görüyoruz. Anketler de bunu söylüyor” diyerek aslında yıllar önce eğitimin gereksizliğini ortaya koymuştu. Kendisi gibi düşünen profesörler de bu düşüncenin ‘bonusu’ olarak hayatımızda yeterinden fazla yer işgal etmişlerdi. Mahallelerimizde bulunan devlet okullarını İmam Hatip’e çeviren zihniyetin temsilcisi sayılan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı biliyorsunuzdur eminim. Son günlerde garabet kararlarına bir yenisini daha ekledi. Üstelik bu kararın deprem ile ilgili olduğunu da biliyor musunuz? Diyanet, "Depremzede çocuklar evlat edinilebilir mi?" sorusuna verdiği cevabı gelen tepkiler üzerine kaldırdı.  Fetvada geçen "Dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukuki birtakım sonuçlar doğuran evlatlık müessesesi kabul edilmiş değildir. Buna göre evlat edinenle evlatlık arasındaki bu ilişki sebebiyle bir evlenme engeli doğmadığı gibi evlatlığın kendi öz anne, babası yerine evlat edinenin nesebine kaydedilmesi de caiz değildir." ifadeleri sosyal medyada tepki topladı. Kısaca vatandaş Diyanet’e şunu dedi. “Her boyayı boyadın da fıstıki yeşil mi kaldı”

Diyanet işleri Engizisyon mahkemeleri gibi abuk sabuk konularla milletin sinir katsayısını ölçmeye devam ederken; ‘İhvancı’ yapının abisi sayılan Sayın Bülent Arınç deprem konusuna dâhil oldu.

Sayın Bülent Arınç tweet dizisinde düşüncelerini şu şekilde ifade etti.

"Vatandaşlarımız şu an seçim değil yaşam mücadelesi veriyor. Ahval bu iken bazı siyasetçilerin ve gazetecilerin seçimin mayısta mı haziranda mı yapılacağını tartıştığını görüyoruz. Allah'tan korkun, hala enkaz altında cesetler var. Seçmenden bahsedilemezken seçimden bahsetmek nasıl mümkün oluyor? Böyle bir dönemde acılarıyla yüzleşen vatandaşlarımıza karşı seçim propagandası mı yapacaksınız, oy mu isteyeceksiniz? Aday mı olacaksınız, miting mi yapacaksınız? Bunları hangi yüzle yapacaksınız? Seçmen yok, sandık yok. Bunların yanı sıra bölgede adli ve idari bürokrasi yok. Halk size demez mi: 'Vatandaş can derdinde, siz ne derdindesiniz?' diye. Ortalama 15 milyon vatandaşımızın etkilendiği bu felakete maruz kalan şehirlerimiz TBMM'de toplam 85 milletvekili ile temsil ediliyor. Manzara o kadar acı ki; buralarda seçmen kalmamış. Hem seçmen kütükleri geçersizleşmiş hem de seçim yapmak hukuken ve fiilen imkânsız hale gelmiş. Belki de seçime gidilirken Yüksek Seçim Kurulu nüfus sayımı ile bu illerin kaç milletvekili ile temsil edileceğini yeniden hesaplayacaktır. Belki de tarihimizin en acı felaketini yaşadığımız bugünlerde, ülke bir an evvel seçim stresinden kurtulmalıdır. Buna vatandaşımızın da bürokrasinin de siyasetin de ihtiyacı var. Devlet bürokrasisinin vatandaşlarımızın yaralarına merhem olmasına odaklanması için seçimlerin ivedilikle ertelenmesi lazım. Bu bir tercih değil zarurettir. Anayasanın 78. maddesini ileri sürerek seçimlerin sadece savaş sebebiyle ertelenmesinin mümkün olduğunu söyleyenlere tek cevap yeterli olacaktır: Evet, bu hüküm var ama anayasalar kutsal metinler değillerdir, hukuki metinlerdir. Yasama organı her zaman anayasa maddesini ilga edebilir, değiştirebilir ve yenisini koyabilir. Birinci tercihim; Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ile 2024 yılı Mahalli İdareler Seçimleri birleştirilebilir. Bunun geçmişte örnekleri vardır. Bu yöntemle halka fazladan tercih hakkı verilecektir.

İkinci tercihim Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilli Seçimleri'nin ötelenerek Kasım 2023'te yapılmasıdır.

Üçüncü tercihim ise ilk iki seçenekte anlaşılamadığı takdirde tüm siyasi partilerin mutabık kalacağı başka bir tarih üzerinde anlaşma sağlanmasıdır"

Diyanet gibi Sayın Arınç da iktidarın ‘acil yardım paketi’ gibi devreye girmiş durumda. Daha memleketteki afetin enkazı kalkmamışken Sayın Arınç’ın seçimin ertelenmesini istemesi takdire şayan bir durumdur.

Şimdi Sayın Arınç’ın tweetlerini inceleyelim. Evet, Sayın Arınç bölgede çok büyük bir afet söz konusu ancak sizin söylediğiniz gibi bölgede adli ve idari bürokrasi mevcut. Şayet, depremde bürokrasi de kayıp verdiyse, o zaman devlet bölgeye gerekli insan kaynağını yönlendirmek zorunda. Sayın Arınç belki siz bilmeyebilirsiniz ama ben buradan söyleyeyim; Türk devletinin en iyi yaptığı şeylerin başında arşiv çalışması gelir. Şöyle ifade edeyim. Osmanlı döneminde bir Tatar habercinin Kars’a kaç günde gideceği, kaç gün nerede konaklayacağı, atının kaç kilo arpa yiyeceği ve tekrar ne zaman ‘Payitaht’a döneceği en az üç kayıt halinde farklı yerlerde tutulurken sizin iktidarınız sayesinde kozmik oda bile yağmalandı. Şayet nüfus kütüklerinde problem varsa sizin iktidarınızın maharetli bürokratları sayesinde olmuştur.

Bu konuyu daha fazla uzatmadan Sayın Arınç’a şunu söylemekte fayda var. Sayın Arınç bu memlekette çok felaket yaşandı. Türk milleti bu yaraları da sarar. Siz de iyi bilirsiniz.  Sizin engin hukuk bilginiz seçimi engellemek için değil, seçimin yapılması için ortaya konulmalıydı. Şayet zamanında yaşanan depremlerden ders alan bir iktidar olsaydı, bu yaşananlara büyük felaket adını takmak yerine belki de Japonlar gibi sıradan bir doğa olayı gibi bakacaktı. 1999’da yaşanan Gölcük depremi sonrası toplanan paralar deprem için harcansaydı… Deprem ile ilgili çıkarılan kanunları yok saymak yerine kutsal metinlere inanır gibi uygulansaydı bugün 41,000 vatandaşımız için yas tutmuyor olacaktık. Seçimlerin olup olmayacağını değil, zamanında yapılan seçimin demokrasimize katkısını konuşacaktık.

Evet, Sayın Arınç göreviniz zor. Bu kadar gözyaşını seçim söylemleri ile silemezsiniz.

İktidarınız boyunca rahmetli Erbakan’ı yarı yolda bırakmanız ile başlayan siyaset yolunuz vatandaşı yarı yolda bırakmanız ile son bulacak mıdır? Erteleyemeyeceğiniz seçimlerde göreceğiz.