11 Temmuz 2025 tarihinde Irak’ın kuzeydoğusunda yer alan Süleymaniye vilayeti kırsalında bulunan Cesana Mağarası’nda unutulmayacak bir realite şov yaşandı. Cesana Mağarası, Süleymaniye’nin 50 kilometre batısında, Dukan-Süleymaniye yolu üzerindeki Sürdaş bölgesinde yer almaktadır.
İlk olarak bu mekâna bakalım: Cesana Mağarası neden önemli?
Mustafa Kemal Paşa’nın direktifiyle bölgeye gönderilen milis komutanı Ali Şefik Özdemir (halk arasında bilinen adıyla Özdemir Paşa), Türk ve Kürt güçlerini İngilizlere karşı birleştirmekle görevlendirilmişti. Bu iş birliğinin karargâhı ise Cesana Mağarası’ydı.
Cesana Mağarası, Musul ve Kerkük’ün Misak-ı Millî sınırlarına dahil edilmesi için verilen askerî mücadelenin kalbidir.
Bu mücadelenin kahramanı Özdemir Bey, Kurtuluş Savaşı sürerken Musul ve Kerkük’ü geri almak üzere Mustafa Kemal’in görevlendirdiği gizli ordu komutanıdır. Özdemir Paşa, 1922-1923 tarihleri arasında bölgede İngiltere’ye karşı silahlı direnişi örgütlemiş ve Cesana Mağarası’ndan Musul Seferi’ni planlamıştır.
Bu mağara hem Kürtler hem de Türkler için kader anlarının yaşandığı yerdir. Cesana Mağarası, direnişin, müzakerelerin, siyasal hesaplaşmaların ve stratejik kararların merkezinde yer almış sembolik bir mekândır. Osmanlı Devleti’nin 1922’de fiilen sona erdiği dönemde, bölgede hızla artan İngiliz işgaline karşı yürütülen gizli faaliyetlerin en kritik noktalarından biri hâline gelmiştir.
Musul ve Kerkük kazanılıyordu! Gazi Mustafa Kemal’in talimatıyla Misak-ı Millî sınırları içerisine alınıyordu.
Musul ve Kerkük; silahla değil, İngiliz taşeronluğu ve Kürtçü ihanetle kaybedildi!
Türk’ün karargâhı olan Cesana Mağarası, şimdi PKK’nın silah bırakma şovunun sahnelendiği yer oldu.
Bu şovdan utanan oldu mu, bilmiyorum?
Size 1919’dan bugüne kadar Misak-ı Millî sınırları içerisinde çıkarılan bölücü isyanları kronolojik olarak sıralayayım (aralardaki birkaç küçük ayaklanmayı yazmadan):
Simko İsyanı (1919), Ali Batı İsyanı (1919), Şeyh Mahmut Berzenci İsyanı (1921), Koçgiri İsyanı (1924), Beytüşşebap İsyanı (1925), Şeyh SaİT İsyanı (1925), …, SeyİT Rıza İsyanı (1937), 1984 bebek katili Apo’nun isyanı.
11 Temmuz 2025’te bu şov yapıldı yapılmasına da, bu şovu gölgede bırakacak birçok şov daha yapıldı. Hepsini burada yazmayacağım. Ancak Türk adaletine ayar vermeye çalışan söylemi yazmak durumundayım.
14 Temmuz 2025 tarihinde, terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla paylaştığı mesajda “Rojava olarak adlandırılan bölgede Kürtlerin silah bırakamayacağını” belirtti. Bu söylem, PKK’nın silah bırakmayacağının temel göstergesidir.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ise “Biz her seferinde muhalefetin olmadığı, toplumun rıza göstermediği bir barış, bir süreç olmaz diyoruz.” ifadelerini kullandı. Bunun ardından CHP’yi de “masaya” davet eden Bakırhan, 19 Mart’ta gözaltına alındığından beri hapiste olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na şöyle seslendi:
“Sayın İmamoğlu’na şunu söylemek isterim: İçeride olmasının sebebi, kendi çeperimizden bakmamızdır. Masada Cumhuriyet Halk Partisi olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak. Belki de bütün siyasi tutsaklar dışarıda olacak. Çünkü hukuk olacak, demokrasi olacak, adalet olacak.”
Sayın Bakırhan, bu söylemiyle Türkiye Cumhuriyeti’nde bağımsız olduğunu bildiğimiz adalet bürokrasisine ayar verirken, arka planda oy devşirmeyi de ihmal etmiyor.
Sadece Sayın Bakırhan’ın bu sözlerinden dolayı hakkında soruşturma açılması gerektiğine inananlardanım.
Ne demek siyasi tutsak?
Ne demek “Masada CHP olursa İmamoğlu dışarıda olur?”
Bu cümleler egemen bir devlet içinde söylenecek sözler midir?
Kendinize bu kadar güveniyorsanız, benzer lafları Almanya’da, Fransa’da, hatta Kuzey Irak Yerel Yönetimi bölgesinde söyleyin de siyaset yapmayı deneyin bakalım.
Hülasayı kelam:
Bu "çözüm süreci" denen yeni açılım saçılım dönemi, Türk siyasetinde bazı liderlerin ve siyasi yapıların röveşatasıdır. Bu röveşata ile ya gerçekten gol atacaklar ya da sırt üstü düşerek siyasal hayatlarını sona erdirecekler.
Terörsüz bir Türkiye’nin karşısında olacak kimse yoktur, eminim.
Şayet terörsüz Türkiye istemeyen biri varsa, vatan hainidir, insanlık düşmanıdır.
Ancak terör ile, terörist başıyla pazarlık yapılmaz. Gereği yapılır. Siyasete alet edilmez. Terör, terördür.
Hele hele Anayasa’nın ilk dört maddesi ve 66. maddesi tartışılsın denilirse, iş başka bir boyuta taşınır.
İşte o zaman Kurtuluş Savaşı şehit ve gazi envanterleri ortaya çıkar. İşte o zaman 1919’dan bu yana eli kanlı caniler tarafından yapılan ihanetlerde nereler kaybedildi, kaç vatan evladı şehit edildi, hepsi ortaya çıkar.
Sonuç olarak, BOP’un istekleri değil, Türk milletinin çıkarları önemlidir.
Son kullanım tarihi geçmiş, eli kanlı bebek katilinden medet ummak değil; pırıl pırıl Türk gençliğinin geleceğine yatırım yapmanız gerekmektedir.
Anayasamızın vatandaşlık tanımı bugüne kadar kimsenin ne siyaset yapmasına engel olmuştur ne de eğitim hakkına.
Hiç kimse de Türk vatandaşlık tanımı dışına çıkarak ne Türk adaletine ayar versin ne de vatandaşlık tanımını değiştirmekle vakit kaybetsin.
Ne mutlu Türk’üm diyemiyorsa; mutlu olabileceği ülkeye vize alsınlar bakalım.