SEÇİME BEŞ KALA

Seçime beş kala Türkiye’de akıl almaz işler olmaya devam ediyor. İktidar ve muhalefet arasındaki mücadele çatışma değil nerdeyse meydan muharebesine dönüştürüldü. İlk olarak İYİ Parti binasına salvolu bir mermi isabet etti. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden onlarca mermi yerlere fırlatılarak tepki gösterdi. Tepki kondu da, bu vaka ile müthiş bir reklam kampanyası haline çevrildi. Tam bu reklam kampanyası bitti derken; Millet İttifakı’nın ana bileşenlerinden olan CHP İstanbul İl Başkanlığı’na yakın bir noktada beş altı el silah sıkıldığı söylendi. Emniyet ve savcılarımız çalıştı çabaladı suçluları buldu. Bu kısmı alkışladıktan hemen sonra bu kampanyaya ‘biz de dâhiliz bizimde paramız pulumuz var biz iktidarız bizim de hakkımız var’ dercesine bu defa Adana’dan silah sesleri geldi. Boş binayı yaylım ateşine tutan zanlı tutuklandı. Yine Emniyet güçlerimizi ve savcılarımızı kutluyoruz. Ancak kızdığımız gruplarda var. Seçim gibi olağanüstü durumlarda silahla oynayan bu suçlu tipler ne hikmetse hep siyasi parti binalarının civarlarında gezmelerine, bu densiz vatandaşların bu olağanüstü durumda yaptıkları saçmalıkları abartarak seçim malzemesi haline getirenlere, bu iki grubun yaptıkları saçmalıkları abarta abarta hatta üstüne tuz biber eken medya mensuplarına, kızmamak mümkün değil. Bu olağanüstü dönemlerde medyanın ve siyasi parti temsilcilerinin ortamı yumuşatmaları gerektiği halde ateşe benzinle gitmelerinin ne anlamı olabilir? Kaybetmekten korktukları seçim öncesi seçmenlerini konsolide ederek gerilim üstünden oy devşirmekse bu çok tehlikeli bir çalışmadır. Bu tür çalışmalar asla kabul edilemez. Savcılarımızın bu soruyu sormalarını ve detaylı olarak araştırmalarını hasletten istiyorum. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir döneminde sağ sol çatışması diye binlerce gencimizi katlettiklerini unutmadık.  Dönemin en yetenekli gençlerinin yurt dışına kaçmak ve oralarda gavura garsonluk yapmak zorunda kaldığı dönemleri unutmadık. Memleketimizde iş bulamayan insanlarımızı Almanya’da ırgatlığa gönderdiğimiz binlerce işçimizin daha sonra sahipsiz bırakıldığını unutmadık. 

Her yirmi otuz yılda bir genç neslimizin en güzel çocuklarını siyasi menfaatleri uğruna yok sayanlar yüzünden kaybediyoruz. 1950’lerde iş bulamadığımız, köyden kente getirip doyuramadığımız insanlarımız Almanya’ya gönderdik. Utanmada sınır tanımayan siyasilerimiz bir milyonuncu işçiyi gönderdi diye madalya almaktan çekinmedi. Sonra sağ sol çatışmasına sokulan vatansever çocuklar birbirine kırdırıldı. Kalanlar zaten şanslıydı. O şanslıları da Avrupa alacaktır tabii ki. Kalanlar içinde Kenan Evren cuntası yeterli oldu. Binlerce genç yurdundan uzak gavur ellerinde karnını doyurmanın yolunu ararken; birde bakmışlar ki  Avrupalı olmuştu bile. Şimdi de devletimizin etkisiz yetkilileri bu defa çocuklarımızı cemaatlere kurban verdi. Yetmedi ekonomik beceriksizliklere kurban ettiler. Olmadı siyasilerin aşağılaması ile kovalandılar gavur ellerine. 

Türk devletinin geleceği olan bu nesillere bu devlet para harcayıp yetiştiriyor. Bu gençleri sınıflandırıp iyi eğitim almaları için yarıştırıyoruz. Bu yarışları bitirip vatanına milletine hayırlı birer evlat olarak yetişen gençlerimiz işsizliğin pençesine düşüyor. Bu işsizlik canavarını hazırlayan sömürge devletleri ve yurt içindeki iş birlikçileri siyasetçilerden başkası değildir. 

Ne güzel dünya Türk devleti yetiştirsin küçük bir operasyonla Avrupa yetişmiş gençleri bedavaya alsın. Bunun adı da “Gençlerin önünü açmak” olsun. Bu tutmazsa “Giderseniz gidin” olsun. Bu da olmazsa “Cep telefonu almak için yurt dışına kaçıyorlar” olsun. Her ne olursa olsun Türk toplumunun kaymak tabakasını oluşturan gençlerimizi son elli yıldır Avrupa hasat etmekte. Hasat kelimesini özellikle kullandım. Siz geleceğinizin teminatı olan, yaşlandığınızda size bakacak olan gençlerinizi büyük bir maharetmiş gibi yurt dışına gönderiyorsanız bunun acısını da çekmek zorundasınız. Gençlere kızarsanız, aşağılarsanız, dışlarsanız hele hele işsiz, yoksun, yoksul bırakırsanız onlarda sizi terk eder. 

Gençliği olmayan toplumların geleceği olamaz. İşte o zaman damarlarımızda akan asil kanı değil hozan olmuş bağımızda çakalların çaka satarak gezmesine şahit oluruz. 

Buradan tüm siyasi partilere seslenmek istiyorum. Gençlerimizi yoksullukla terbiye etmeyin. Gençlerimizi işsizlikle terbiye etmeyin. Gençlerimiz dünya insanı olduğunu bilecek ancak ilk olarak Türk milletinin ferdi olduğunu asla unutmayacak. Gençlerimizin dünya gençleri ile yarışacak zekâya sahip olduklarını biliyoruz; bunu bildiğimizi ve onlara güvendiğimizi her fırsatta söylemeliyiz. Her gencimizin dünyaya katacağı çok şey olduğunu bildiğimizi, gençlerimizde bilmeli ve dünyaya katacakları değerleri ortaya çıkarmalılar. Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları da kendi zamanlarının gençleriydi. Devletler kuran çağlar açıp çağlar kapatan bu milletin evlatları Avrupa’nın hizmetçisi olamaz olmamalı.