Şehirli çocuk, mesele senin nereden baktığın. "Bakma işi nereden çıktı şimdi? Hani nazar edecektik." Diyorsun biliyorum. Edeceğiz edeceğiz, önce bir mevzunun darasını alalım.

Haydi iki kollu teraziye...

Yiğidim, ilim bilmekle, sanat yapmakla olur zira ilim maluma, sanat tahayyüle tabidir. Bu tanımlar iki kolu birbirinden ayırmış gibi görünüyor olsa da ilim ve sanatı ayırmak mümkün değildir çünkü her çizgi ayırdığı kadar birleştirir. Zülfikâr'ı düşün istiyorum.

Bundan sebep baktığınla gördüğün şey aynı değil, örnek arıyorsan hakikat ve gerçekliği sor kendine. Hakikati bilme isteğin seni ilimle zorlarken sanatla vücut bulduğunu görürsün. Peki sanat hakikatin kendisi midir? Hayır. Sanat, yalnızca hakikate işaret eder. Ya sanat gücünü nereden alır bilir misin? Elbette bilirsin, Hakk'a ayan da kula değil mi sanki...Gerçeklikten.

Şimdi işler biraz daha girift bir hâl aldı farkındayım ama mecbur böyle olacak, sabret.

İlanihaye hakikate bakmak, vakıf olmak ve bilmek yetmez. Hakikatin yükü ağırdır, zor olan ona tahammül etmektir. Tahammül için tahayyül gerekir ki o da ancak yüksek bir sanat anlayışıyla olur. Mesela yüksek siyaset de bu sanatın doğurma biçimidir ama konumuz bu değil. Kafan karıştıysa doğru yerdeyiz, su arınmadan önce biraz bulansın.

Türkoğlu lafım sana! 

Çokluk için çoğunluk adına toplulukları hor gören ham ervah lümpen kafalara bak. Kendi aklını yüzyılların ötesinde görüp, bir yıl öncesini hatırlamayanlar yüzünden bu hâldeyiz ve bu hâl hoş değil. Anadolu Erenleri "Ali'nin avazı sende bulundu." derken bir bildikleri yok mu sanıyorsun? 

Hayber fetih bekliyor, görmüyor musun?