Türkoğlu!

Başı dik yetimlerin ahh’ları yankılanıyor beynimdeki uçurumlarda. Vakur olmak hiç bu kadar zor gelmemişti. İnsanın imanını emanet ettiği yol arkadaşlarının ihanet etmesi nasıl bir şey bilir misin? Bilme umarım.

Az evvel kalemi elime aldığımda, zamanın zulmünden Zamanın Sahibi’ne sığındım. Kalem birçok kere olduğundan daha ağır. Elde titremeye dair bir emare yok ama bildiğim kelimeler durumun vahametini anlatmaya yetmiyor. Kaçınılmazı yaşayacak olmanın sakinliği var üzerimde. İhanet derin bir boşluk. Bakışlarım hala keskin, yumruklarım hala sert. Yüreğimi öyle çok sıktım ki göğsümde bir kaya taşıyorum.

Bu sebeple yazdıklarımın tamamını okutmayacağım elbette. Duygulara mağlup yersiz bir savaş bildirisi olur. Dolayısıyla önemli kısımları kendime ve kapalı kapılar ardında söyleyeceğim dostlarıma sakladım. Hem ne diyor saltanatın devşirme vezirleri arkamızdan saplarlarken hançeri:

“Yaşasın fitne, yok olsun mertlik!”

Kahrolsun devran ki yiğidin bahtı yüzyıllardır aynı. Baht utansın, yiğit mertliğinden vazgeçmez. İçinde bulunduğum hissiyat tarife sığmaz bir öfkeyle yanarken her şeyi de aynı zamanda yakmak istiyor. Hoş, yapılan namertlik bunu hak etmiyor değil. Velakin nihai hedeflere duyduğum hürmet kendi kendimi teskin ettiğim yer.

Gözyaşlarımı kinime kurban ederek hapsetmeye çalışırken merhum Sinan Ağabey üzerinden cümle geçmişimize Kur’an okuyordum. Bize yapılanı bize anlatan o muhteşem ayete (Kur’an, 58:7) gelince durdum. O’nu niceleri gibi uğurlamak yaraşırdı. Devşirmelerin en büyük korkusu Yeniçerilerin gülbankları ile. Bu sebeple konuyu devam ettirmeyip, tarihçesini bilen herkese açık bir ilan olarak Yeniçeri Gülbank’ıyla yazımı bitireceğim. 

Medet ya Sahib-el Meydan!
Bismişah Allah Allah!
Çırağı rüşân, fahri dervişan, zuhûr-i iman, küşad-i meydan, kanûnu evliya, kuvvet-i abdalan, erenler demine, Pir gayretine!
Hû Allah!
Hû Eyvallah!
Eyvallah Eyvallah!
Baş üryan, sine püryan, kılıç alkan. Bu meydanda nice başlar kesilir olmaz hiç soran. Allah Allah! Allah Allah!
Üçler, yediler, kırklar, Gülbank-ı Muhammed-i, Nur-u Nebi, Kerem-i Ali, pirimiz hünkârımız Hacı Bektaş-i Veli!

Hizmet-i merdân ile dil kendini, gûşuvâre kılmışem pir bendini, rehber ile Pir’e ettik iktida, taktı selman boynuma şahadet bendini!

Demine devranına hû diyelim, hû!