Sanayi Devrimi ve sonuçları insan ırkı için bir felaket olmuştur. “Gelişmiş” ülkelerde yaşayan bizlerin ortalama ömrünü artırırken toplumun dengesini bozmuş, hayatı anlamsız kılmış, insanları aşağılamalara maruz bırakmış, yaygın psikolojik acılara sebep olmuş (Üçüncü Dünya’da fiziksel acılara da) ve doğaya ciddi zararlar vermiştir. Teknolojinin gelişmesinin devam etmesi durumu daha da kötüleştirecektir. İnsanları daha fazla aşağılamalara maruz bırakacağı ve doğaya daha fazla zarar vereceği kesindir. Muhtemelen, daha büyük toplumsal bozukluklara ve psikolojik acılara sebep olacaktır1 ve “gelişmiş” ülkelerde dahi artan miktarda fiziksel acıya sebep olabilir.

Endüstriyel-teknolojik sistem hayatta kalabilir ya da çökebilir. Eğer hayatta kalırsa sonunda daha düşük fiziksel ve psikolojik acıya sebep olduğu bir aşamaya ulaşabilir, fakat yalnızca çok uzun ve acılı bir alışma sürecinden sonra ve insanoğlunu ve diğer canlı organizmaları, ebedi olarak, tasarlanmış ürünlere ve toplumsal makinenin basit birer dişlilerine indirgemek pahasına. Üstelik, sistem hayatta kalırsa sonuçları kaçınılmaz olacaktır: Sistemi, insanların onurunu ve otonomisini yok etmesini engelleyecek şekilde değiştirmenin ya da reforme etmenin bir yolu yoktur.

Eğer sistem çökerse bunun sonuçları da yine çok acılı olacaktır. Fakat sistem ne kadar büyürse çöküşünün yol açacağı felaketler de o kadar büyük olacaktır, o yüzden eğer çökecekse bunun daha çabuk olması daha geç olmasından iyidir.

Theodore John Kaczynski’nin kaleme aldığı “Sanayi Toplumu ve Geleceği” adlı kitap endüstriyel-teknolojik sistemin sebep olduğu olumsuz gelişmelerden yalnızca bazılarına dikkat çekiyor. Kaczynski kitabın giriş bölümünde şunları söylüyor: “Bu tarz başka gelişmelere ise ya çok kısa değiniyoruz ya da onlardan hiç bahsetmiyoruz. Bu, bu gelişmeleri önemsiz gördüğümüz anlamına gelmez. Pratik sebeplerden dolayı tartışmamızı kamuoyunun çok fazla dikkatini çekmemiş ya da yeni bir şeyler söyleyebileceğimiz alanlar ile sınırlamak durumundayız. Örneğin, halihazırda çok gelişmiş çevre ve vahşi doğa hareketleri bulunduğu için, bu meselelerin çok önemli olduğunu düşünmemize rağmen çevresel tahribat ve vahşi doğanın yok edilmesi ile ilgili çok az şeyler yazdık.”

Türkiye’deki geçmişi yüz yıl kadar geriye giden sol hareketin etkin varlığına karşın anarşizm ancak 1980’li yılların sonlarına doğru taraftar bulabildi. O tarihten itibaren memleket için yeni, zamanı için radikal çıkışlarıyla ufuk açıcı pek çok yazının yer aldığı birtakım dergiler, broşürler yayımlandı. Çeyrek asır önce çoğu Ankara ve İstanbul'da olmak üzere pek çok şehirde yaşayan ve Ateş Hırsızı dergisini yayımlayan küçük bir anarşist çevre tarafından kurulan Kaos Yayınları’nın Türkçe ’ye kazandığı endüstriyel teknolojik sisteme cepheden bir reddiye niteliği taşıyan bu Manifesto, gezegenimizi felakete sürükleyen teknolojik uygarlığın insan üzerindeki tahribatını da bütün boyutlarıyla ortaya koymaktadır. Yaygın ve ciddî psikolojik sorunlar üreten bu sistemin, kişinin özgüveni için vazgeçilmez olan “güç sürecinden” geçişi önünde teşkil ettiği engelleri de bir bir gösterir. Teknolojinin entegre bir sistem olduğunu söyleyen Kaczynski, onun iyi yanı ile kötü yanının birbirinden ayrılamayacağını önemle vurgular. İlerlemeci zihniyetle algısı sakatlanmış insanın, ürkütücü geleceğini gözler önüne sererken, bize şöyle seslenir: “Eğer devlet babanın hayatınıza şu anda fazla karıştığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz; siz asıl, devlet çocuklarınızın genetik yapısını düzenlemeye başladığında olacakları görün. Kontrolsüz genetik mühendisliğinin sonuçları bir felaket olabileceğinden, insanoğluna yönelik genetik mühendisliğine girişi, kaçınılmaz olarak bu tür bir düzenleme izleyecektir.”