Bugünkü yazıma ünlü mütefekkir Cemil Meriç'in bir veciz sözüyle başlamak istiyorum " Bu memlekette sağcı, solcu, ilerici, gerici yoktur. Bu memlekette namuslular ve namussuzlar vardır. Çünkü ideolojiler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir" der rahmetli Cemil Meriç.

Yerel seçimler yaklaşırken Türkiye hızla kamplara kompartımanlara ayrılmaktadır. Türkiye için korkunç bir felaketin başlangıcı diyebiliriz bu duruma. Her ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti ve gelenekleri olan devlet gibi bir devlettir. Geçen hafta Suudi Arabistan'da oynanamayan Galatasaray Fenerbahçe maçı bir daha bazı gerçekleri bize göstermiştir. Her ne olursa olsun üç kuruşa Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucu lideri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün resminin yasaklanması kabul edilemez. Bu maç Suudi Arabistan'da da oynansa Türkiye Cumhuriyeti'nin kupa maçıdır. Bu maçta İstiklal marşının söylenip söylenmeyeceği pazarlık konusu dahi edilemez. Arabistan'da Yaşanan bu olay Türkiye Cumhuriyeti iç siyasetine alet edilemez. Sonuç olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk mezarından Suudi Arabistan krallığına 90'dan bir gol atmıştır. Konuda burada kapanmıştır.

"Aydınların aydınlatmadığı halkı soytarılar aldatır" bu güzel veciz sözde rahmetli Cemil Meriç'e aittir. Bu sözü buradan niye yazdığımı düşünebilirsiniz. Şimdi biraz konuya girelim. Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin bey için daha önceki bir yazımda tebrik ve teşekkürlerimi iletmiştim. Konuyu hemen hatırlatmak adına söyleyeceğim. Türkçe dersinden geçme notunun 70'e çıkarılmasının çok önemli bir karar olduğunu ve bu karar sayesinde çocuklarımızın okuduklarını anlayabilme yeteneğine kavuşacaklarını söylemiştim. Bu konudaki teşekkürlerim devam ederken bakan Bey'in Cemaat ve tarikatları sivil toplum örgütleri olarak değerlendirdiklerini söylemesini esefle kınıyorum. Gerçekten cemaatlerin ve tarikatların sivil toplum kuruluşları olarak nitelendirilmeleri için.

Bu yapıların;

1. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk hukuku ile savaşmayı bırakmaları gerekmektedir. 

2. Mali kaynaklarını tamamen şeffaf bir şekilde denetime açmaları gerekmektedir. Mali denetim sonucu ortaya çıkan mali değerlerin vergilendirilmesinin sağlanması gerekmektedir.

3. Toplum nezdinde güvenilir olduklarını ispat etmek için kendi içlerinde ki olumsuzlukları kötü İnsanları Türk hukukuna teslim edecek kadar cesur olmalılar. 

Ne yazık ki Türkiye'de cemaatler ve tarikatlar daha çok devletle kavga etme merkezi haline dönüştürülmüştür. Hukuk dışında hareket ederek kendi hukuksuz dünyalarının hukukunu oluşturmaya çalışmaktadırlar. Durum böyle olunca bu tür merkezler yabancı istihbarat örgütlerinin cirit attığı alanlar haline dönüşüyor. Sadece onlar mı? Hayır suçlular kendilerini bu cemaatler içerisinde Kamufle ederek her türlü melaneti cemaat kamuflajı altında sürdürmeye devam ediyorlar. Gel gelelim mali konulara. Bu cemaat ve tarikatlar Türkiye'de dev holdingler haline dönüşürken bu cemaat ve tarikatlara yapılan bağışlar yardımlar tamamen kayıt dışı kalmaktadır. Bu kadar yüklü miktarda kayıt dışı para olunca bu parayı ve gücü elinde tutanlar bu defa siyaseti satın almaya kalkacak kadar hadsizleşebiliyorlar. Devlet içerisinde çöreklendikleri makamları ve mevkileri kendi yandaşlarına arpalık olarak sunmaktan çekinmiyorlar. Daha önce fetö terör örgütü tarafından yapılan ihanet çalışmalarının benzerleri şu anda başka cemaatler tarafından da yapıldığı kulağımıza gelmektedir. Sonuç olarak Cemaat ve tarikatların STK olabilmeleri için yukarıda bahsettiğim şartları yerine getirmeleri gerekmektedir. Yani vergi kaçırmayacaklar. Türk hukukuna muhalefet etmeyecekler. İçlerinde barındırdıkları suçluları her kim olursa olsun  kolluk kuvvetlerine teslim edecekler ve kolluk kuvvetlerini bilgilendirecekler. Cemaatler bunları yaptıktan sonra  Milli Eğitim Bakanlığı bu cemaatleri  STK olarak kabul edip bunlarla sözleşme de yapabilir işte yapabilir. Fakat bu şartları yerine getirecek kadar cesur ahlaklı sayğılı cemaat ve tarikatların olduğunu sanmam. İnşallah bundan sonra olurlar

"Vatanı yaşanmaz bulanlar vatanı yaşanmaz kılanlardır" yine Cemil Meriç'in bu veciz sözüyle yeni bir konuya girelim. Malumunuz olduğu üzere 2024'ün ilk ayını idrak ettiğimiz bu günlerde asgari ücret zammı ve emeklilere verilecek zam gündemimizden bir türlü düşmedi. Sebebi ise hala hazırda Asgari ücretli çalışanların ve emeklilerin büyük bir kısmının açlık sınırı altında bir gelir elde etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu durumu düzeltecek olan sadece ve sadece denetleyen ve düzenleyen olarak devletin ta kendisidir. Gelir adaletsizliğinin olduğu bir ülkede ahlak çöker hukuksa göçer. Ahlakın ve hukukun olmadığı bir toplumda gelir adaletsizliğinden bahsetmek; açlık sınırından dem vurmak, sadece ve sadece zaman kaybından ileri bir durum olmaz. Gelir adaletin olabilmesi için vergi ahlakının oluşması gerekmektedir. Vergi kaçırmanın başarı değil ahlaksızlık olduğu idrak edilirse; gelir adaleti kendi kendine düzelir. Yukarıda bahsettiğim tarikat ve cemaatler gibi bazı iş adamı kılıklı tipler vergi kaçırmayı veya Türkiye Cumhuriyeti devletine vergi vermemeyi büyük bir başarı adletmekteler. Aslında bu kişilerin çok ağır cezalarla cezalandırılmaları, ibrete alem olsun diye isimlerinin yayınlanması gerekmektedir. En basit örneği ile Dilan Polat ismindeki vatandaşımızın kumar baronlarınca kullanılarak Türkiye'de vergi kaçırmanın ne kadar kolay olduğu ispatlanmıştır. Aynı zamanda vergi kaçıran bu kişilerin devlet tarafından ne kadar çabuk tespit edilerek içeriye alındıkları da ortaya konmuştur. Önemli olan şudur. Vergi kaçıranların yaptıkları yanlarına kar kalmayacağı bir yapı olmalıdır. Yapanın yanına kar kalmaz ise toplum bu tür ahlaksızların yanında veya yöresinde olmaktan uzak durur. Vatandaş bu türlerden uzak durdukça toplumun hukuka ahlaka ve en önemlisi hukukun ve ahlakın sahibi olan devlet erkine güveni artar.