Türk-Yunan ilişkilerinde zaman zaman zeytin dalı uzatılmış olsa da genelde provokatif saldırılar içeren tek taraflı sorunlar yaşanmaktadır.

Ege Denizi ve Kıt’a Sahanlığı sorunu
Adalar sorunu
Adaların silahlandırılması sorunu
Sığınmacı sorunu
Kıbrıs sorunu
Doğu Akdeniz sorunu
Batı Trakya sorunu

Sadece Batı Trakya’da yaşanan ihlalleri ele aldığımızda aşağıda belirtilen tüm sorunların Yunan tarafından kaynaklandığını söyleyebiliriz:

Türklerin keyfi olarak Yunan vatandaşlığından çıkarılması
Müslüman Türklerin din işlerine müdahale edilmesi (Müftülük seçimi)
Eğitim sorunları
Türklerin demokratik temsil sorunu
Ve Türk adından duyulan rahatsızlıktan kaynaklanan sorunlar

Bu çerçevede bakıldığında Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ın Türklere ve Türkiye’ye yönelik sergilediği düşmanca tavırdan geçimini temin ettiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz.

ABD merkezli New York Times (NYT) gazetesi, Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da ilk kez düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) toplantısında yaşanan Erdoğan-Miçotekis gerilimi isminin açıklanmasını istemeyen bir diplomatın verdiği bilgiye göre "Seçimler yaklaşırken Erdoğan yeniden Yunanistan ile gerginliği kızıştırıyor" başlığı ile kamuoyuna duyuruldu. Gerilimi paylaşan diplomata dayanarak “20 yıllık iktidarı sallantıda olduğu için Erdoğan'ın krize ihtiyacı var" dediği vurgulandı.

Erdoğan'ın Miçotakis'i Ege'nin doğusundaki anlaşmazlıkları çözme konusunda 'samimiyetsizlikle' suçladığı ileri sürüldü. Odada yer alanların 'rahatsız olduğunu ve şaşırdığını' aktaran gazetede, Erdoğan'ın Avrupa Birliği’ni (AB) ise 'Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın yanında yer almakla' suçladığı ve salonu terk ettiği iddia edildi. 

Eğer iddia edildiği gibi ise Cumhurbaşkanı’nın kararlı tavrını alkışlıyoruz. Ancak salonu terk etmesine yönelik iddia doğru ise, bunun diplomasi geleneklerine uygun düşmediğini de belirtmek istiyoruz. Nitekim sayın Cumhurbaşkanı da iddia edildiği gibi bir olayın yaşanmadığını, O’nun seviyesine düşmeyeceğini belirterek, Yunan Cumhurbaşkanının hem seviyesizliğini hem de hadsizliğini vurgulamış oldu.

Erdoğan Miçotakis'in iki ülke ilişkilerine üçüncü tarafları karıştırma konusunda mutabık kaldıklarını hatırlatarak "Buna rağmen geçen hafta Amerika seyahati oldu ve Senato'da Türkiye'nin aleyhine konuştu. F16'ları Türkiye'ye vermeyin demek suretiyle ABD'ye telkinlerde bulunuyor demişti. Erdoğan şöyle devam etmişti:

"Artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle görüşme yapmayı asla da kabul etmiyorum. Çünkü biz sözünde duracak onurlu siyasetçilerle yola gideriz. Bundan sonrasını kendisi düşünsün. Kimlerle görüşecekse, kimlere nerede nasıl üsler kurduracaksa kurdursun. Biz bize yeteriz, kendimize yeteriz. F-16'lar konusunda da herhalde ABD Miçotakis'in ağzına bakarak karar vermeyecektir."

Erdoğan’ın gösterdiği kararlı tutumu ana muhalefet lideri sayın Kılıçdaroğlu’nun da göstereceğini Yunan tarafı anlamalıdır. Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle “Konu Devlet, konu Vatan, konu Bayrak, konu sınırlar olunca” iktidarıyla, muhalefetiyle bütün siyasi liderlerimizin tek ses olacakları Yunan tarafına anlatılmalıdır.

Yunan, Kendisini Ege’nin Tek Sahibi Sanıyor

Ege’de Yunanistan kadar kıyısı olan Türkiye’nin, Akdeniz’e ve uluslararası sulara açılmak için Yunanistan’da izin almasını beklemek mümkün mü? Elbette değil. Unutulmasın ki, “Yunan adaları olarak zikredilen adacıklar, aslında Anadolu’nun Ege denizinin dibinde devam eden doğal uzantısının üstünde yer almaktadır. Bu yadsınmayacak coğrafi bir gerçektir. Hal böyle olunca adaların varlığı, Türkiye’nin bunların gerisine kadar uzanan Anadolu’nun doğal uzantısındaki kıta sahanlığı hakkını engellememelidir.” (Alıntı)

“Hakkaniyet” ilkesi gibi “doğal uzantı” terimi de bugün uluslararası hukukun yerleşmiş kavramlarından biridir. Nitekim Uluslararası Adalet Divanı da ünlü 1969 kararında, Yunanistan’ın adaları gerekçe göstererek savunduğu “eşit uzaklık” kavramını kabul etmeyerek, çözümü “Hakkaniyet” ilkesi yanında “doğal uzantı”ya dayandırmıştır. 

1977 yılında İngiltere ile Fransa arasındaki benzeri sorunlarla ilgili alınan “Mans Kararı”nda da; sınırlandırma iki ana kıta arasında yapılmıştır. Kararda, Fransa sahillerine yakın İngiliz adaları, Fransa kıta sahanlığında çember içine alınmıştır. Fransa ile İngiltere’nin kıyılarının eşit uzaklıkta olması, ayrıca sınırlamanın iki kıta arasında yapılarak adaların bunu etkilememesi Ege’deki Türk tezini desteklemektedir. Dolayısıyla kıyı devleti/kara ülkesi sıfatıyla anakaranın doğal uzantıları üzerinde doğal kaynakların araştırılması ve işletilmesi bakımından egemen haklara sahip olması, uluslararası hukuka uygundur. 

Karşılıklı kıyılarımızın olduğu Ege Denizi’nin sanki tek sahibi kendisiymiş gibi, Yunan gölü haline getirmek için tüm uluslararası hukuku çiğneyen Yunanistan’ı, gerginliği tırmandıracak davranışlardan kaçınmaya davet ediyoruz. 

Ege’de tek yönlü uluslararası hukuk uygulamak isteyen Batı’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ın, Lozan’da hakları koruma altına alınan Batı Trakya Türk toplumuna Türk mezarlığı önünde askeri tatbikat yapmak suretiyle gözdağı verme gibi tehditkar girişimler Atina’ya fayda sağlamayacaktır. Türk milleti iktidarıyla, muhalefetiyle Batı Trakya’daki soydaşlarımızın ölüsüne de, dirisine de sahip çıkacaktır.