19 Aralık sabah 06:00 civarında, iki ayrı eve düzenlenen silahlı baskınla biri kadın 2 Uygur Türkün’ün kelepçelenerek gözaltına alındığı bilgisi tarafımıza ulaştığında yine Çin Büyükelçiliği’nin ya da Çin yanlısı Uygurların sahte ihbarlarda bulunduğu anlaşılıyordu. Nitekim aldığımız ön bilgilere göre her iki Uygur kardeşimizin Suriye/İdlip bağlantılı olduğu şüphesi ile gözaltına alındığı bilgisi ulaşmıştır. İlk bilgilere göre 5 çocuklu kadın ters kelepçelenerek gözaltına alınmıştır. Uygur kadın uzun dönem ikamet kartına sahiptir. Yani güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmış biridir. Böyle olmasaydı uzun dönem ikamet verilmezdi. Polis kadının çantasında bulunan 2 bin liranın kaynağını sorarken, “ev kirasını ödemek için dernekten aldığımız yardım parası” cevabına tatmin olmamış, diğer polis arkadaşına alaycı ve ukala bir tavırla “kocası savaşta, oradan para gönderiyordur” der. Kız ise, “babasının savaşta değil, Doğu Türkistan’da olduğunu” söylüyor. Belki nerede olduğundan dahi haberdar değil. Dolayısıyla muhtemelen Çin Konsolosluğu’nun ihbarının değerlendirildiğini düşünüyorum.

İkinci vaka da gözaltına alınan Uygur şahıs ise Uluslararası Koruma Belgesi’ne sahiptir. Yani hayati tehlikede olan, korunmaya muhtaç biridir. Şahıs eğer “terörist” ise “neden BM tarafından koruma altına alındı” diye sormak gerekmez mi?

Aynı şekilde “kocasından dolayı gözaltına alınan Uygur kadın terörist ise bu kadına neden uzun dönem ikamet verildi? Güvenlik soruşturması yapılmadı mı? Kimlerin, hangi derneğin tavsiyesi ile bu şahıslara uzun dönem ikamet verildi” diye sorulmaz mı?

Eğer bunlar suçlu ise, bunları Suriye’ye İdlip’e gönderenler suçsuz mu?

Halbuki; İdlip bağlantılı, Suriye bağlantılı birçok Uygur Türk’üne uzun dönem ikamet hatta TC vatandaşlığı verildi. Onların hepsinin de gözaltına alınması gerekmez mi, verilen vatandaşlıkların iptal edilmesi gerekmez mi?

Peki İdlip ile, Al-Kaide ile, İŞİD ile bağlantısı olmayan masum Uygurların suçu ne? İstisnai vatandaşlık listesine bu Uygurların adı neden yazılmadı?

Suriye ile bağlantılı olmayan onlarca Uygur Türk’ünün uzun dönem ikametleri ise çeşitli sözde ihbar mektuplarına dayanarak ya da sebepsiz yere (bizim, hatta avukatların dahi öğrenemediği nedenle) iptal edilmesinin sebeplerini kimlere soracağız?

Tüm bu soruların cevabını bulmak şimdilik mümkün değil. Ancak FETÖ’nün siyasi ayağı ortaya çıkınca bu soruların cevabına ulaşmak da mümkün olacak.

Vatanları işgal altında bulunan Uygur Türk’lerinin kaderi sığındıkları ve vatan olarak gördükleri Türkiye’de “av olmak” olmamalı. Cumhurbaşkanlığı forsunda iki bayrak ile temsil olunan Uygur kardeşlerimize sahip çıkmak, bütün Türk’lere sahip çıkmak Türkiye’nin soydaşlık görevidir…

(Burada gözaltına alınan her iki kardeşimizin sonradan suçlu olduğu da anlaşılabilir. Ancak bu takdirde bu insanlara ikamet verenler de, bu insanlardan daha fazla suçlu olması gerekenler de cezalandırılmalı, verilen vatandaşlıklar iptal edilmeli vatandaşlık verilmesi için ricacı olanlar da sorgulanarak cezaya çarptırılmalıdır. Uygur meselesinde duyarlı olduğuna yakından şahit olduğum İçişleri Bakanı sayın Soylu’nun bu konularda hususen Türk soylular meselesinde eksik bilgilendirildiğini düşünüyorum ve istemeden yapıldığına inandığım bu hataları da sayın Soylu’nun düzelteceğine inanıyorum)

Tarihe not düşmek ve dostlarımızın uyanmasına vesile olmak için annesi gözaltına alınan kızın ve eşi gözaltına alınan annenin mektupları ile sizleri baş başa bırakmak istiyorum:

KOCASI GÖZALTINA ALINAN UYGUR ANNENİN MESAJI

Çin’deki Zulmün Benzerini Kardeşlerimizden Görmek Biz Kahrediyor

“Ben Doğu Türkistan’lı Uygur kadınım. iki oğlum ve bir kızım ile beraber İstanbul’da yaşıyorum. 19 Aralık 2022 Pazartesi günü sabah saat 06:00 civarında polisler kocamı evden alıp gittiler. Ben üç çocuğum ile yalnız kaldım. Kocamı neden götürdüler hiçbir şey bilmiyorum. Tek isteğim, kocamın sapa-sağlam eve dönmesidir. Çok bir şey istemiyorum. Sadece kocamı bıraksınlar istiyorum. Kocamı hiçbir suçu yokken götürdüler. Tek başıma üç çocuğa ben nasıl bakacağım? Çin’de çektiğimiz zulüm yetmedi mi? Şimdi kardeşimiz diye sığındığımız insanlardan burada aynı zulmü görüyoruz. Ben ADALET istiyorum. Kocamı bıraksınlar!!!”

ANNESİ GÖZALTINA ALINAN UYGUR KIZIN MEKTUBU

Cumhurbaşkanım Bu Soğukta Bizi Annesiz Bırakmayın

 

“Ben Doğu Türkistan’lı Uygur kızıyım. İstanbul'da annem ve üç kardeşimle yaşıyoruz. Ben 17 yaşındayım, kız kardeşim 12, diğeri 9 yaşında ve en küçük erkek kardeşim 4 yaşında.

19 Aralık 2022 Pazartesi günü Sabah saat 07:30 arasında askerler polisler kapıyı aşırı sert şekilde vurarak “kapıyı aç polis” diye bağıra bağıra kapıya vurdular. Çok korktuk, küçük kardeşim de korkarak uyandı ve annemle ben hızlı bir şekilde kıyafetlerimizi giydik. Kapıyı açar açmaz içeri daldılar önce askerler büyük silahlarla girip “kaldır ellerini “diye bağırarak silahı bize doğru tuttular ve hepimizi salona topladılar. Sonra eve biri kadın 7 polis girdi. Kardeşlerim çok korktu.

Ne oluyor” derken bir polis “hakkınızda araştırma ve tutuksuz yargılama çıktı” dedi ve hepimizin kimliğini istedi, verdik, inceledi ve annemin telefon şifresini açmamı istedi açtım, telefona da baktı. Bu arada alt kattaki iki Türk vatandaşını da şahitlik etmesi için getirmişler.

Sonra odaları birer birer aradılar. Annemin çantasında iki - üç bine yakın para vardı, önceki gün bir dernekten ev kirası için verilen yardım parasıydı. Polis parayı görüp, “evde erkek yok, bu paralar nerden geldi?” dedi. Annem, “ev kirası için dernekten gelen yardım” dedi. Polis, yardımı veren derneğin ismini sordu, annem “bilmiyorum” dedi. Polis ise “bunların babası orda savaşta para kazanıyordur, gönderiyordur falan” dedi. “Çok ağırıma gitti, sanki biz yalan söylüyor muşuz” gibi. Ben de dedim ki “babam Doğu Türkistan da, nasıl para göndersin?”  Polis ise bana sert bir şekilde “ben sana soru sordum mu fikrime katılıyor musun diye. Kendi fikrimi söyledim” dedi. Halbuki babamın Doğu Türkistan da olduğunu daha önceden söylemiştim.

Ve bir saate yakın arama sürecinden sonra polisler “annenizi götüreceğiz” dediler, çok korktuk annem de çok korkmuştu, ağzına laf bile gelmiyordu, zaten Türkçeyi çok iyi anlamıyor ve konuşamıyordu. Sürekli ağladı…

Annemin koluna girip kapıya doğru gittiler, polisin elinde kelepçe vardı annemin kollarına takacaktı. Küçük kardeşim olduğu için kapıdan çıktıktan sonra kelepçeyi merdivende takmışlar. Pencereden baktık, sanki cinayet işlemiş biri gibi elinde kelepçeli halde kafasını eğdirip arabaya bindirdiler annemizi. O an kalbimiz paramparça oldu. Kim dayanabilir ki annesinin böyle halini görmeye. Şu an evde kardeşlerimle yalnız kaldım, ne yapacağımı bilmiyorum. Annemi neden götürdüklerini ve hala neden bırakmadıklarını da bilmiyorum. Çin'de çektiğimiz zulüm yetmemiş gibi burada da çekiyoruz. Biz sadece annemizin sapa sağlam eve gelmesini istiyoruz. Annemiz nerede?

Biz ne yapalım sayın Cumhurbaşkanım?

Bu kışta, soğukta bizi Annesiz bırakmayın sayın Soylu?...”