Memlekette ne ayar kaldı ne kural. Kayseri’de muhabbet tellalı birisi elleri kelepçeli halde ülkücü camianın bozkurt işaretini yaparak kameraların karşısında gevezelik yapabiliyor. Ülkücü camiadan bir Allahın kulu da bu muhabbet tellalının bizimle ilgisi yoktur açıklaması yapmıyor. Ülkücü camiada ise bazıları, Ülkü Ocakları eski başkanlarından rahmetli Sinan Ateş’in ülkücülüğünü tartışmaktan da geri durmuyorlar.

Yersen, Kayseri’deki muhabbet tellalı ülkücü.

Rahmetli Sinan Ateş değil.

Bu kadar mı ucuz lan ülkücülük demek geliyor içimden.

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli; Sinan Ateş suikastı ile ilgili soru soran gazeteci arkadaşımızı azarlamaktan çekinmezken, konu ile ilgili olduğu düşünülen kişilerle hakkındaki açıklaması çok manidar. Hiç bir ülkücüyü yedirmeyecekmiş.

Şehit edilen ülkücüleri kim yedi, kim yedirdi?

Ne güzel iş.

Devlet Bahçeli'nin yanında isen ülkücüsün; yanından ayrılınca hainsin.

Ülkücülüğün bu kadar basitleştirildiği başka bir dönem görmedim.

Buradan isimlerini yazarken bile gurur duyduğum Alparslan Türkeş başta olmak üzere Dündar Taşar'dan, Erol Güngör'e, Muhsin Yazıcıoğlu'ndan, Dursun Önkuzu'ya, Ruhi Kılıçkıran'dan, Mustafa Kafalı Hoca'ya, Veli Can Oduncu'dan, Cengiz Baktemur'a, Bekir Çifter'den, Mustafa Pehlivanoğlu'na, Fırat Çakıroğlu'ndan Sinan Ateş'e kaç bin isim ekleyelim.

Şehitleri ile övünen hayatta kalanlarını çıtır çıtır yiyen bir ülkücü camiadan mı bahsedelim? Sadece ayıp demekten başka bir şey diyemiyorum.

Yüz yıllık demokrasimize takılan son nazar boncuğunu hatırlıyoruz herhalde. Mühürsüz oy pusulasının geçerli olduğu YSK tarafından kabul edilmişti. Sayın Cumhurbaşkanımız 2014 yerel seçimlerindeki bazı usulsüzlüklerle ilgili durumu şu atasözü ile netleştirmişti, “Atı alan Üsküdar’ı geçti.”

Bu gün ise Sayın Cumhurbaşkanımız'ın tekrar Cumhurbaşkanı adayı olup olamayacağı konusunda tartışmalar devam etmektedir. 2018 yılında kronometrenin sıfırlanması savı sadece yukarıdaki “atı alan Üsküdar’ı geçti” vakasından başka bir şey değildir. Bugün bu seçimde Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın aday gösterilmesi sadece ve sadece AK Parti'yi kazanç kapısı olarak gören, her yol mübahcı siyasi mevtaların operasyonundan başka bir şey olmadığı gibi; bu siyasal mevtaların amacı Türkiye’yi talan etmekten başka bir şey de değildir. Dün “Türksüz bir Türkiye kuracağız” diyenler bugün Cumhurbaşkanımız'ı kendi hukuksuzluklarına alet etmekten geri durmuyorlar. Hukuku kendinleştiren bu yapı; dün fetöcülerle Ergenekon davaları kurgulayanlar değil miydi? Bu NATO milliyetçileri vatanımızı parçalama faaliyetleri yapmaktan çekinmemişlerdi. Şerefli Türk ordusunun şerefsiz fetöcü mensupları şu anda NATO karargâhlarından sığınma hakkı istemediler mi? Bu ihanet şebekesi içerisinde olanların yakın akrabaları yalakalıkta sınır tanımamaktalar. Sayın Cumhurbaşkanımız'a bazıları peygamberlik sıfatı yakıştırmakta, kimileri Cumhurbaşkanı'na dokunmanın bir ibadet sayılacağını iddia etmekte, kimileri ise Sayın Cumhurbaşkanımız'ın ayakkabılarını yalamanın bile yeterli olmayacağını söylemektedir. Hızını alamayan Sayın Metiner ise “partimizin sahibi Sayın Recep Tayip Erdoğan’dır. Vesayetin son kalesi anayasa! Bunu da yerle bir edeceğiz” derken kendi bilinçaltını ortaya koymaktadır sanırım.

Bu gün ise kendi menfaatlerini vatanın, milletin, devletin menfaatlerinden üstün tutan arsız, hırsız, uğursuz kişiler demokrasimize yeni bir nazar boncuğu takma sevdasındalar.

Yersen.

Kronometre sıfırlanır, atı alan Üsküdar’ı geçer, olmadı bir daha sayalım, saydık olmadı; bir daha seçime gidelim derler.

Demokrasiden ayrı yollara tevessül edenler, ya da demokrasiyi kendilerine göre yorumlayanlar Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kendi menfaatlerine alet etmekten kaçınmamaktalar.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde, yani bizim devletimizde, en acil yapılması gereken tek bir iş olduğunu yazmakla yazımı noktalamak istiyorum. Devletin dininin adalet olması için mücadele edilmezse; yalakaların vicdanları ile cüzdanları arasında millet bozuk para gibi harcanır. Millet olmazsa ne devlet olur ne de adalet. Her şeyden önce adaletin herkese lazım olacağına inanmak gerek.