Bazı çağlar sessiz çöker insanlığın üzerine.
Sesini duymayız ama ciğerimize kadar işler.
Bugün yaşadığımız çağ, tam olarak böyle bir çağ.
Bir hız çağı. Bir haz çağı. Bir unutma çağı.
Ve ne yazık ki… bir bağımlılık çağı.
Bir tuşa basıyorsun, görüntü.
Bir komut veriyorsun, beste.
Bir cümle yazıyorsun, roman.

Hız insanı büyüler, ama aynı hız insanı kör eder.

Bu işte en tehlikeli yer burası:
Doz artmadan tatmin olmayan bir bağımlı toplum yarattık.


Bugün bize sunulan bu hız, bir armağan değil bir tuzak.
Biz bunun farkına belki birkaç yıl sonra varacağız.
Ama asıl çarpıcı soru, bundan 30 40 yıl sonra gelecek.

O çocuklar, o bilim insanları, o tarihçiler bize şöyle soracak:

“Neden bu kadar hızlı kaçışlara izin verdiniz?”
“Neden gerçek dünyayı bu kadar kolay sattınız?”
“Neden sahici duyguların yerine simülasyonları koydunuz?”
“Neden organik akışın damarına bu kadar kolay ve aşırı madde bastınız?”

Biz bugün bunun cevabını bilmiyoruz.
Belki meraklı.
Belki aç gözlüyüz.
Belki yalnızlık.
Belki süperegomuz.
Belki de hepsini birden yaşadık.

YARIN BİZDEN HESAP SORACAK

İnsanlık daha önce de bağımlılıklar yaşadı.
Ama bu kez mesele bir madde değil:
Bir hız, bir ilüzyon, bir varoluş biçimi.

Bugün yarattığımız bu sahte evren, yarın bize hesap soracak.
İnsanlığın mezar taşında şu yazabilir:

“QR kod”

Belki o zaman farkına varacağız:
Bu gün gibi.
Organik yumurta
Organik sebze
Ağaçlar içinde yaşam alanları
Doğal beslenme.
Gibi gibi dönmüyormuyuz.

Rezidanslarda kırkıncı katta bahçe istiyoruz.
Kimin evünde yapma çiçek var?
Yani hepsi bir dönem evet ama bu sonunda geri dönüşü olmayan bir rota.

Gerçek lüks, daha fazla şeye sahip olmak değil…
Gerçek hayata maruz kalabilmek.

İşte o gün geldiğinde,
pişmanlık çoktan elimizdeki son gerçeği de almış olacak.