Taner Ay, yeni romanı “Kızıl Havaları Seyret Ki Akşam Olmakta” ile 1917’den 1967’ye uzanan yarım asırlık sol mücadelenin, ihanetlerin, devrim hayallerinin ve ideolojik kırılmaların izini sürüyor. Çarlık Rusya’sından Bolivya dağlarına, Solovki zindanlarından Troçki suikastına uzanan bu epik hikâye, Türk edebiyatında benzeri az görülen bir politik macera olarak öne çıkıyor.
İdealler, İhanetler ve Bir Ömrün Bedeli
Taner Ay’ın Ötüken Neşriyat ’tan çıkan son romanı, ferdiyetçi anarşist Türk devrimcisi Hüseyin Hilmi’nin sürükleyici hikâyesiyle açılıyor. Hilmi, Bolşevik sevgilisinin ihbarıyla ÇEKA tarafından yakalanıp kaçılması imkânsız Solovkicehennemine gönderilir. On iki yıllık esaretten mucizevi bir kaçışla kurtulsa da bu yalnızca büyük bir yolculuğun başlangıcıdır.
Hilmi’nin yolu oradan İspanya İç Savaşı’na, POUM saflarına, ardından Stalinist baskılarla Meksika’ya uzanır. Troçki suikastının gölgesinde, devrimin kendi evlatlarını nasıl yediğine tanıklık eder. Ardından Küba’ya geçer; “Ahmet Şazi” kimliğiyle istihbarat içinde çalışır, Bolivya’da Che Guevara etrafında dönen uluslararası istihbarat savaşının tam ortasında kalır.
Ay, karakterinin kişisel trajedisini 20. yüzyılın en kritik çatışmalarıyla örerken, solun içindeki hesaplaşmaları romanın ana eksenine yerleştiriyor.
“Marx’a Nasıl İhanet Edildi?” Sorusunun Roman Hali
Karar Gazetesi’nde yer alan değerlendirmelerde Taner Ay’ın bu romanla sol hareketin tarihsel kırılmalarını cesurca ele aldığı belirtiliyor. Ay, Stalinist güvenlik aygıtının “Kızıl Terör” adı altında Marx’ın devrimci ütopyasını totaliter bir polis devletine dönüştürmesini çarpıcı sahnelerle aktarıyor.
Roman, yalnızca bir dönem panoraması değil; aynı zamanda sol düşüncenin kendi içinden nasıl ideolojik şiddet ürettiğini anlatan bir sorgulama metni. Bu yönüyle Ay’ın çalışması, “tezli roman” sınırlarını aşarak düşünsel bir hesaplaşma platformuna dönüşüyor.
Gerçek Tarihsel Figürlerle İç İçe Bir Sinema Tadında Kurgu
Eserde Sultan Galiyev’den George Orwell’a, Frida Kahlo’danErnest Hemingway’e uzanan geniş bir tarihsel figürler kadrosu yer alıyor. Bu karakterler, yalnızca cameo niteliğinde değil; Hilmi’nin yolculuğunu şekillendiren, dönemin ruhunu okura aktaran yapı taşlarına dönüşüyor.
Ay’ın dili, yayınevinin de vurguladığı gibi “sinema tadında”: mekanlar keskin, sahneler canlı, karakterler kuvvetli. Okuyucu hem Solovki’nin buz gibi hücrelerinde hem de Barselona sokaklarında mermi seslerinin içinde gezerken aynı gerçeklik hissiyle baş başa bırakılıyor.
Şiirsel Bir Başlık, Sert Bir Dünya
Romanın başlığı, Ahmet Haşim’in “Akşam” şiirine yapılan bir gönderme. Bu poetik tını, eserin politik sertliğiyle çarpıcı bir tezat oluşturuyor. Zira roman boyunca okur, akşamın kızıllığında devrimlerin ve hayallerin nasıl karardığını izliyor.
İdeolojinin Bedelini Soran Bir Roman
“Kızıl Havaları Seyret Ki Akşam Olmakta”, yalnızca bir politik macera değil; aynı zamanda devrim fikrinin ne kadar bedelli bir yol olduğunu anlatan edebi bir muhasebe. Taner Ay, yarım yüzyıllık sol hareketin kanlı, sancılı ve çoğu zaman göz ardı edilen yüzünü cesur bir dille ortaya koyuyor.
Solun tarihini anlamak, ideallerle iktidar arasındaki çatışmayı görmek ve 20. yüzyılın politik labirentlerinde kaybolmuş bir devrimcinin izini sürmek isteyen herkes için bu kitap güçlü bir okuma vaat ediyor.
