En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyerek yazımıza başlayalım. Evet, Kemal Bey’e solcu bir danışman gerekiyor, hem de en acil tarafından. Son dönemdeki siyasi çıkışları ve eylemleriyle özellikle videolarla halka seslenerek ve devlet kurumlarının önüne giderek, toplumun bir anlamda sorgulayıcılığını yaptı. Kılıçdaroğlu, TÜİK ziyaretiyle, maaş zamları TÜİK verileriyle hesaplanan memurlar ve emeklileri, Milli Eğitim Bakanlığı ziyaretiyle de mülakatta elenen öğretmen adayları ve ailelerini hedefleyen çok önemli eylemlerdi. Elektrik faturasını 1 hafta ödemeyerek geçen yıl elektriği kesilen 3 buçuk milyon ailenin sesi oldu. Gerçi bu eylemler sırasında CHP Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kaldı, CHP'nin kamucu ekonomi politikalarını, farklı ekonomik modellerini toplumun dertlerine nasıl çare sunacağını çok yüksek sesle duyamadık. Ancak yine de Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışları toplumda bir farkındalık ve sempati yarattı. Her şey gayet iyi gidiyordu ne var ki Kemal Bey’in son videosu, türban çıkışı kendi kalesine gol oldu. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri üzerine "Bu beyefendi (Kılıçdaroğlu) getirdi bunu gündeme koydu. Bu da ne oldu? Bu pek pas vermekten de anlamaz ama farkında olmadan bize bir pas verdi. Bizim de golü atmamız lazım. Bilmiyor benim ömrümün santraforlukla geçtiğini" diye karşılık verdi. Böylece Kemal Bey’in son bir yıldır Erdoğan’ın elinden aldığı ideolojik-siyasal insiyatifi yeniden Erdoğan’a altın tepsiyle sundu. Ülkede bu kadar can alıcı sorun varken artık sorun olmayan türban meselesini ısıtıp gündeme taşımak tek kelimeyle gündem saptırmaktır. Kaldı ki kadınların nasıl giyinip nasıl giyinmeyeceklerini tartışmak, bunu yasal ve anayasal kılıfa sokmak başta erkekler olmak üzere kimsenin haddi değildir. Kendi bedenleri, kendi kararlarıdır. İster türban takarlar, ister mini etekle gezerler. Bu dayatmanın İran’da nasıl bir kalkışmaya neden olduğunu gördük, görüyoruz…

Sayın Kılıçdaroğlu, çoktan üstü soğumuş bir tartışmayı 6’lı masanın bileşeni (bu da başlı başına sorunlu bir durum. Neden hepsi sağ parti? Bu ittifaka HDP, TİP, Sol Parti vb. demokrat, sol-sosyalist partiler davet edilmedi?) olan partilerin muhafazakâr hassasiyetlerini okşamak adına kendi seküler kitlesini küstürmenin ne âlemi vardı? Kemal Bey veya kurmayları en azından danışmanları Orhan Veli’nin 14 Mayıs 1950 seçimlerinin hemen ertesinde Yaprak Dergisi’nin 26. Sayısında yayınlanan o meşhur ve bir o kadar muazzam yazısını okumamışlar mıdır?  Biz yazımıza ekleyelim de belki okurlar ve sonrasında da bir ders çıkartırlar;

“Seçimler bitti.

Demokrat Parti, Halk Partisi’ni korkunç bir bozguna uğrattı. Oysaki Halk Partisi, halkın kazanacağını umarak, fikirleriyle prensiplerinden son zamanlarda ne fedakârlıklar etmişti. Bütün yayınlarına göz yumulan din dergileri, okullara konan din dersleri, yeniden açılan ilahiyat fakülteleri, imam hatip kursları, türbeler, şahsi sermayeye sağlanan imtiyazlar, her türlü irticaa tanınan haklar… Hiçbiri kâr etmedi.

Zavallı Halk Partisi.”

İleri ve Sola Mecburi Yön!

CHP cephesinde 72 yıldır değişen bir şey yok. Solculaşmaktan korkan, “halka rağmen halk için halkçılık yapan” bu anlayışın sağdan oy devşirmesi çok zor. Üstelik parti “sağa çektikçe” geleneksel seçmen kitlesini de kaybetme riski mevcut. Yani “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” da var. CHP tarihinde aldığı en yüksek oy oranına yüzde 41,4 ile 1977 seçimlerinde ulaştı. Sol-sosyalist dalganın tüm ülkeyi sardığı, Halkçı Karaoğlan efsanesinin dağlara taşlara yazıldığı dönemde yani…

İşte bunun için ne MHP ile milliyetçilik ne de AKP ile dincilik yarıştırmanın gereği var. Bu partilerin ideolojileri, var oluş nedenleri, eskilerin deyişiyle alametifarikaları bu zaten. Tıpkı CHP’nin modernist, seküler ve merkez sol olması gibi. AK Parti’nin bu saatten sonra seküler olması veya MHP’nin sol söylemlerde bulunması ne kadar mümkün değilse, eşyanın tabiatına aykırıysa CHP’nin de muhafazakâr yol arkadaşlarının gönlünü eylemek için mukaddesatçı olması o kadar sakil duruyor.

Sol siyaset üretilmezse “adam” yine kazanacak!

Kemal Bey ABD ziyareti sonrasında (atı alan Üsküdar’ı geçmezse eğer) meclis açılır açılmaz getirilen sansür yasası ve FOX Haber’den sevgili Beril Ötkan’ın yılın habercilik ödülünü kazanacak “evimdeki yabancı skandalı” gibi konulara radikal olarak eğilmesi gerekiyor bizce. Ankara’ya döner dönmez ayağının tozuyla tüm kurmaylarını ve hatta parti üyelerini de alarak İç İşleri Bakanlığı’nın kapısına dayanıp bu skandalın hesabını sormalı. Sansür yasasına karşı kitlesel mitingler, basın açıklamaları yapmalı. Ayrıca örneğin Çorlu tren kazasının başta Mısra Öz olmak mağdurları ziyaret etmeli, bu davanın takipçisiyim demeli. Soma’da göz göre katledilen 301 madencinin ailelerinin yanlarına gitmeli, Yusuf Yerkel’in attığı tekmenin hesabını soracağız demeli. Karadeniz’de HES eylemlerinde en önde yürümeli, tüm kadın cinayeti davaları sırasında adliyelerin önünde “kadın cinayetleri politiktir, kadın cinayetlerini biz durduracağız!” diyerek haykırmalıdır. Aksi takdirde ülkede bir rejim sorununa yol açacak ve hayati öneme sahip 2023 seçimlerinde yine “adam kazandı” diye hayıflanmaktan başka bir şey yapamayacaklar.