“Bir sandalye hep boş… Ve o boşluktan her bayram öfke taşar.”
Bayram sabahıydı.
Herkesin evinde kahkaha, onun evinde yankı vardı.
Çayın altı yanıyordu ama taşmıyordu. Yumurtalar haşlanmıştı ama paylaşanı yoktu.
Kenan Baran, aynada yine kusursuz kravatını düğümlerken bile gözlerinin altındaki o keskin yalnızlığı saklayamıyordu.
Çocuk yaşta terk edilmişti.
Ama onu asıl yaralayan, annesinin onu hiç istememiş olmasıydı.
Kucağına almamış, göz göze gelmemiş, ona “iyi ki doğdun” bile dememişti.
Sevgisizlikten doğan bir adamdı Kenan. Annesiz değil, anneli yalnızdı.
Bu travma, onu bir ömür gölge gibi takip etti.
Psikolojide buna duygusal yoksunluk şeması denir.
Yani birey, çocuklukta hak ettiği ilgiyi, sevgiyi ya da sıcaklığı hiç yaşamamış ve buna alışmıştır.
O yüzden büyüdüğünde biri onu sevdiğinde, içten içe şöyle der:
“Bu gerçek değil. Sevgi bana gelmez. Bir çıkarı var.”
Kenan Baran kadınlara güvenmedi.
Çünkü ilk kadın –annesi– onu reddetmişti.
O da bilinçdışı bir şekilde öfkesini kadınlara yöneltti.
Bu bir tercih değil, bir savunma mekanizmasıydı: Projeksyon.
Kendine duyduğu öfkeyi başkalarına yansıttı.
Ne zaman bir kadın yaklaşsa, içinde eski yara kanardı.
Yakınlık onu korkuturdu. Çünkü geçmişte ne zaman sevilmeye yaklaşsa, bırakılmıştı.
Bu da onda reddedilme şeması geliştirdi:
“Nasıl olsa gidecek… O halde önce ben giderim. Ya da ödetirim.”
Ve ödetti…
Kenan Baran, intikamını doğrudan almadı.
Ama sevmedi, ilgilenmedi, bekletti, sustu, soğudu, cezalandırdı.
Onun kadınlarla ilişkisi sevgiye değil, dengeye dayanıyordu.
Hep bir adım önde durdu. Çünkü kırılmamak için kırmayı öğrendi.
Psikolojide bu duruma bağlanma stillerinin bozulması denir.
O, kaçıngan-bağlanma örüntüsünün vücut bulmuş halidir.
Ama her bayram sabahı, o içindeki çocuk tekrar uyanıyordu.
Camdan dışarı bakıp insanların ailesiyle kahvaltı ettiğini izlerken,
İçinden sadece şu geçiyordu:
“Beni hiç kimse sevmedi. Annem bile istemedi. Şimdi sevseler ne fark eder?”
Oysa fark ederdi.
Çünkü iyileşmek, sevilmemiş bir çocuğun tekrar inanmaya başlamasıyla olur.
Boş kalan sandalye hep kalmaz.
Yeter ki biri gelir, o çocuğu sever gibi sever.