“Neden Şimdi Konuştun?” Diye Soranlara…

“Neden o zaman sustun?”
“Madem öyleydi, niye daha önce söylemedin?”
“Yıllar sonra konuşmak neden?”

Bu sorular, tacize uğrayan insanlara yöneltildiğinde yalnızca merak içermez. Aynı zamanda inkâr, suçlama, ve bir tür “kanıt isteği” barındırır. Oysa bu sorular yanlış yerden başlar. Çünkü travmanın dilinde zaman düz bir çizgi değildir. Travmanın zamanı yamuktur, kırılmıştır, dağılmıştır.

Tacize uğrayan kişi, olay anında “donakalabilir”. Bu bir tercih değildir; bu, beynin hayatta kalmak için geliştirdiği üç tepkiden biridir: Savaş – Kaç – Don. Bu “donma” tepkisi, tıpkı bir hayvanın ölüm taklidi yapması gibidir. Beden susar, kaslar gerilir, zihin sislenir. Buna psikolojide dissosiyasyon denir; kişinin yaşadığı anı zihinsel olarak terk etmesi, bir nevi kendi bedeninden uzaklaşmasıdır.

Sessizlik Beklemek Değildir

Bugün Türkiye’de #MeToo hareketine benzeyen küçük dalgalar oluşuyor. Sosyal medya üzerinden oyuncular, gazeteciler, müzisyenler, öğrenciler yaşadıkları tacizleri paylaşmaya başladı. Bazıları on yıl öncesinden bahsediyor, bazıları hâlâ isim vermeye korkuyor. Ve elbette hemen o sorular geliyor:

“Niye şimdi?”

Çünkü konuşabilmek için güven gerekir. Psikolojik olarak buna travma sonrası güven inşası denir. Bir kişi, ancak kendini duyulmaya değer, korunmaya değer, inanmaya değer hissettiği zaman konuşur.

Bu ülkede mağdurlar yalnızca tacizle değil, ikincil travma ile de baş eder:
• İnanılmamak,
• Suçlanmak,
• “Abartıyorsun” denilmek,
• Sessiz kaldığı için yargılanmak,
• “Yuva yıkmakla”, “itibar zedelemekle” suçlanmak.

Oysa sorun mağdurun sessizliği değil, failin yaptığı eylemdir.

Türkiye’den Örnekler: Kurumlar, Medya, Sessizlik

2020 yılında, bir akademisyenin öğrencisini taciz ettiğine dair tweet zinciriyle başlayan olaylar zinciri, kısa sürede birçok kadının aynı kişiyle ilgili yaşadıklarını anlatmasıyla büyümüştü. Bu vakada da, yıllarca sustuğu için kadınlar suçlandı. “O zaman niye şikayet etmediniz?” sorusu defalarca tekrarlandı.

Ama insanlar unutur:
Şikayet etmek için önce inanılacağına inanman gerekir.
Ve bu ülkede çoğu zaman, ilk sorgulanan şey mağdurun niyeti oluyor.

Psikolojik Süreç: Anlatma Hazır Oluşu

Travmanın ardından gelen süreç, zihinsel yeniden işleme (cognitive processing) gerektirir. Bu, kişinin yaşadığı olayla yüzleşebilmesi, ona anlam verebilmesi, kendi içindeki suçluluk duygusunu, utancı, korkuyu aşabilmesi anlamına gelir.

Anlatmak ise bu sürecin en son aşamasıdır.
Çünkü anlatmak, bir ifşa değil, bir iyileşme çabasıdır.

Konuşmak, bir şeyleri ifşa etmekten çok, içerde bastırılan bir çığlığın sonunda duyulmaya çalışmasıdır.

“Susmuş” İnsanları Dinlemeyi Öğrenmek

Birinin travmasını anlatması, cesaret ister. Ve bu cesaret, karşıdan gelen ilk soruyla ezilebilir:

“Niye sustun?”

Halbuki bu sorunun yerine şunu sormalıyız:

“Şimdi seni nasıl destekleyebilirim?”

Çünkü sessizlik = onay değil.
Çünkü sessizlik = suç ortaklığı değil.
Çünkü sessizlik = travmanın kendisidir.

Son Söz: Yanlış Yerde Aramayın

Bir toplumu değerlendirmenin yollarından biri, “failin mi, yoksa mağdurun mu sorgulandığına” bakmaktır.

Şayet bir ülkede mağdura “neden zamanında konuşmadın?” diye soruluyor ama faile “neden yaptın?” diye sorulmuyorsa, orada toplumsal travma hâlâ failin gölgesinde yaşıyordur.

Kısacası, sessizlik bir suç değil.
Ama sorgulanan sessizlikte ısrar etmek,
failin elini rahatlatan bir sessizlik olur.