Türk Dil Devrimi'nin 90'ıncı yılını kutladığımız bu günlerde gittikçe bozulan, yozlaşan bir Türkçe ile karşı karşıyayız maalesef.

Durum öyle bir seviyeye geldi ki, aynı masada oturduğumuz, uyruğumuzun ve 'dil’imizin aynı olduğu insanlarla iletişim kurmakta, kullanılan kelimeleri anlamakta zorlanır hale geldik. Bilmem farkındamıyız ama birbirimizle artık konuşamıyoruz! Hele hele yeni nesille konuşmak için oturduğumuz masadan anlaşamadan kalkıyoruz. Hatta öyle an’lar oluyor ki dijital bir dil kullanan, yarı insan yarı robot varlıklarla konuşmaya çalışıyormuşuz gibi gelmiyor mu sizde?

Televizyonlarda, özellikle de sosyla medyada kullanılan yanlış dilin toplumu olumsuz etkilediği aşikar. Günlük hayatta da küçücük çocuklara örnek olması gereken kişilerin kelimeleri doğru kullanması bir tarafa, doğru dürüst cümle dahi kuramadıklarını görmek çok üzücü. Bu konuşmaları gören duyan neslin de sokaklarda ‘deeermişiiim’ , ‘diyosuun’, ‘oha falan oldum’ ‘ay ben şook’, ‘n’aber kankaa’ , ‘yanee’ diyen insanlara dönüşmesini yadırgamamak gerekir.

Eski şarkıları dinleyip, filmleri izleyince bu bozulmanın ne derce arttığını görmek mümkün. ‘İstanbul Türkçe’si ‘diye bir söylem vardı. Ziya Gökalp’in Kadıköy hanımefendilerinin konuştuğu dil diye tabir ettiği bu dil, her türlü yerel ve bölgesel şiveden arınmış, kibar, nezih bir Türkçe’nin konuşulduğu dildi. 

Kayboldu gitti. 

Türkçe’ye kökünden zarar verenlerin en başında, Türkçeyi doğru dürüst konuşamayan kişilerin, olur olmadık yerlerde cümle içine İngilizce kelime sıkıştırmayı çalışanlar geliyor. İşin en trajik tarafı da öğrendiği bir kaç  ingilizce kelimeyle sözde hava atan bu  kişilerin ,yol tarif edecek kadar bile ingilizce bilmemesi. Anlıyacağınız ne doğru dürüst Türkçe ne de İngilizce konuşamıyor bu kişiler. Yarım yamalak İngilizce ve yarım yamalak Türkçe birleşiyor oluyor size, Türkilizce!

Türkçe o kadar zengin bir dil ki. Fakat bizler, sadece ’aynen’ diyerek bir günü bitiriyoruz. O kadar az kelimeyle çok şey anlatmaya çalışıyoruz ki doğal olarak anlaşamıyoruz. Bu yozlaşmanın önüne geçmek için ilk adım tabiki eğitim.Çok küçük yaşlarda ekranla karşı karşıya kalan çocuklarımızın izledikleri,maruz kaldıkları dil’e dikkat etmek ailenin öncelikli sorumluluğudur.

Bir defasında bir ortamda 3,4 yaşlarında bir çocukla konuşurken, kullandığı kelimeler, kurduğu cümleler, telaffuzu ve tane tane anlatımı beni kendisine hayran bırakmıştı. Sonradan öğrendim ki evde sıklıkla TRT kanalları izleniyormuş. Buradan da anlaşılacağı üzere çok şeyi değişen TRT’nin, belki de hiç değişmeyen Türkçe’ye verdiği önem ve değer mutluluk verici.

 Atatürk, tam 90 yıl önce Türk Dil Kurumu’nu kurdu. Türkçe’nin korunması ve geliştirilmesi amacıyla.

Kurumun Türk dili için yaptığı araştırmaları ve Türkçenin bi çok ülkede konuşulması ve öğrenilmesi için gösterdiği çaba ve emekler yadsınamaz. Yayınlanan sözlükler, yazım kılavuzları, makaleler, kitaplar, dergiler tamam da, Türk Dili’nin güncel sorunları üzerinde adımlar atılması, en azından okullarda  ‘Doğru ve Güzel Türkçe Konuşma’ üzerine uygulamalı bazı girişimlerin yapılması gerekmez mi? 

Türkçe’mize sahip çıkma zamanı geldi de geçiyor bile. Türkçe’yi yabancı kelimelerden, argo söylemlerden kurtarmak ve o özlediğimiz sade, anlaşılır, naif dilimize tekrar kavuşmamız için neler gerekiyorsa bir an önce adımlar atılmalı. 

Kelime Müzesi

Bu arada güzel bir haberde Ankara’dan verelim. Öyle güzel bir müze açıldı ki Ankara’da.

Adı Kelime Müzesi.

Uzun zamandır severek takip ettiğim değerli yazar Şermin Yaşar ‘deli işi’ diye tabir ettiği bu hayalini hayata geçirdi. Çok zaman, çok emek vererek büyük bir heyecanla ülkemizde benzeri olmayan bir işe imza attı.İyi ki de attı.Ben sadece sosyal medyadan takip etmeme rağmen süreci sanki orada, onunlaymışım gibi heyecanla izledim.

Şermin Yaşar ‘Türkçeyi bir çocuğun başını okşar gibi sevmek için geleceksiniz’. Dediği bu müzede günlük hayatta, öylesine kullanıp geçtiğimiz kelimeleri somut birer varlık olarak gösteriyor bizlere. Unutulmuş, ya da dilde sıkça kullanılan ancak anlamı konusunda pek bir şey bilinmeyen kelimeleri, çeşitli oyunlarla, görsellerle, dokunabileceğimiz, koklayabileceğimiz, izleyebileceğimiz şekillerle bizlere tanıtmayı amaçlıyor…

Açılışı tam da 26 Eylül Dil Bayramında gerçekleşiyor.

Ne yazık ki ben Ankara’da olmadığım için şimdilik gidemiyorum fakat en kısa zamanda, sırf bu müzeyi görmek için gideceğim. Ankara’da olanlara duyurulur. Anadolu Medeniyetleri Müzesinin hemen karşısında açılan Kelime Müzesi zamanla kaybettiğimiz, unuttuğumuz, merak ettiğimiz belki de yeni keşfedeceğimiz kelimelerle tanışmak için bizleri bekliyor.