Bir Gün Şehirler Susacak
Ve geriye sadece gerçek kalanlar kalacak.
Eskiden şehirli olmak bir ayrıcalıktı. Şimdi, kronik anksiyete eşliğinde uyumaya çalıştığın, üç kuruşluk özgürlük hissi için taksitle yaşadığın bir tür “uygarlık illüzyonu”.
Şehir artık bir kimlik değil, bir kaçış biçimi. Ama bu kaçışın yönü dışarıya değil, içe çöküşe doğru.
Sokakta yürüyen binlerce kişi, birer disosiyatif toplum bireyi gibi. Göz temasından kaçan, sesini bastıran, duygularını susturan insanlar.
Çünkü şehir, duyusal aşırı yüklenme yaşatıyor. İnsan sinir sistemi bu kadar yapay uyaranı kaldıracak şekilde evrilmedi.
Bir zamanlar “en yüksekte olmak”, hayalin zirvesiydi.
Şimdi o yükseklik, sadece panik atakların daha hızlı yayıldığı dar camlı ofisler demek.
Ve ironik bir şekilde, şehir yükseldikçe birey özgüven çökmesi yaşıyor.
Artık şehirde kalanlar, çoğu zaman bağımlı kişilik örüntüsü gösterenler.
Sistem giderse, kimliğini de yanında götürecek olanlar.
“Kimim ben?” sorusu değil onların krizi, “Sistemsiz ben nasıl yaşarım?” paniği…
Çünkü şehir, modern çağın ortak bağımlılığıdır.
Ve bağımlılığın her türü gibi, bu da yavaş yavaş öldürürken, seni güvende hissettirir.
Zenginler ise çoktan “travma sonrası büyüme” evresine geçti.
Felaketi önceden görüp, proaktif kopuş yaşıyorlar.
Şehri terk etmek, onlar için bir kaçış değil; bir uyanış.
Kendilerini yeniden kuruyorlar: toprakla, enerjiyle, suyla…
Bu bir tür kendilik restorasyonu.
Çünkü gerçek zenginlik, sistemden bağımsız var olabilme kapasitesi.
Batı bunu çözdü.
Seçkinler şehirden çıkmıyor çünkü canları sıkıldı diye değil.
Onlar artık şehrin regresif yapısının farkında:
Kalabalık içinde yalnızlık, hız içinde amaçsızlık, gürültü içinde içsel boşluk.
Ve bu, yalnızca bir ekonomik kaçış değil, aynı zamanda bir kitle depresyonundan ayrışmadır.
Kalabalık neşeli değildir artık, sadece topluca tükenmiştir.
Ve sen bu tükenmişliğin adını hâlâ “hayat koşuşturması” koyuyorsan, bu sadece inkâr mekanizmasıdır.
Tarım yeni para birimi.
Çünkü gıda, modern çağın yaşam güvencesi değil, itaat testidir.
Gıdayı kontrol eden, seni yönetmez…
Senin yerine düşünür, karar verir, sınır çizer.
Ve tüm bunların psikolojik adı çok basit:
Kontrol alanını kaybeden bireyin dışsal otoriteye teslimiyeti.
Buna bugün birçok isim konulabilir:
📌 Tükenmişlik Sendromu
📌 Yapay yaşam tarzı bağımlılığı
📌 Kronik stres bozukluğu
📌 Sosyal izolasyonun normalleşmesi
📌 Toplumsal disosiyasyon
Ama istersen tek bir isimle de özetleyebilirsin:
Modern insan trajedisi.
Geleceğin en değerli şeyi ne biliyor musun?
Bir kat daha yukarı çıkmak değil.
Bir hektar ileri gitmek.
Çünkü bu sefer kurtuluş, çıkış kapısından değil, toprakla temas kurabilme cesaretinden geçiyor.
Psikolojik Dip Notlar:
• Özerklik Arzusu: Kendine yeterli yaşam arzusu, bireyin bağımlılık ilişkilerinden sıyrılma çabasıdır. Şehir hayatı bu arzuyu baskılar.
• Toplumsal Disosiyasyon: Kalabalık içinde var olamama hissi. Şehirlerde bu durum artan depresyon ve yabancılaşma ile belirginleşir.
• Travma Sonrası Büyüme: Krizi avantaja çeviren bireylerin geliştirdiği direnç modeli. Şehirden çıkış bunun bir sonucu olabilir.
• Hayatta Kalma vs. Anlamlı Yaşam: Şehirde kalmak bir hayatta kalma stratejisiyken, doğaya yönelmek anlam inşasıdır.