Bir inancın yüceliğinde buldum seni 
bir kavganın güzelliğinde sevdim. 
bin kez budadılar körpe dallarımızı 
bin kez kırdılar. 
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz 
bin kez korkuya boğdular zamanı 
bin kez ölümlediler 
yine doğumdayız işte,  yine sevinçteyiz. 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Adnan Yücel 


Sinan Cemgil, bundan 50 yıl önce, 31 Mayıs 1971’de, arkadaşları Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan’la birlikte Nurhak’ta katledildi. 

O çok espritüel, taklit yapmakta çok başarılı, çok kültürlü ve çevresince çok sevilen biriydi. Teorik liderliğiyle lider oldu. O kadar bilgeydi ki ODTÜ’de ilk kez ona Hoca diyen çevresiyle, Hoca demek adet oldu.

1968’le birlikte yoğunlaşan öğrenci eylemlerinde, üniversitedeki hareketin doğal önderi olur. ODTÜ’de Toplumcu Gurup içinde yer alır. 1968’de ODTÜ’deki boykota ve 1969’daki ODTÜ işgaline önderlik eder.

Şirin ile Sinan Cemgil’in yolu aynı yıllarda kesişir. Hayatta bazı karşılaşmaların yaşanması sonu ne olursa olsun zaruridir. Onlarınki de böyledir sanki. Kavganın soluksuzluğunda birbirlerinde soluklanırlar.

Birbirlerine âşık olan Şirin ve Sinan, çıkardıkları ‘Dönüşüm’ dergisini satarken de beraber gözaltına alınır. Ardından büyük Varto depreminin ardından, kente giderek depremden zarar görenler için gönüllü olarak çalışırlar.

Şirin ile Sinan henüz öğrenciyken, 8 Şubat 1969’da evlenir. Bir yıl sonra 28 Ocak 1970’te çocukları dünyaya gelir. Oğullarına bir yıl önce Beyazıt Meydanı’nda öldürülen Taylan Özgür’ün adını verirler.

1970 yılında, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Alpaslan Özdoğan, Deniz Gezmiş ve Cihan Alptekin’le birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) kuruculuğunu yapan Sinan, yüzünü dağlara çevirir.

Sinan, 31 Mayıs 1971’de Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan ile birlikte gittikleri Nurhak Dağları’nda askerler tarafından katledilir.

Sinança…

Sinança için sosyalist bir kadının, Şirin Cemgil'in hikâyesi denebilir. Bir anlamda, 1970'lerden bu yana Türkiye'de yaşanan mücadele süreçleri düşünüldüğünde, sayısız devrimci-sosyalist kadının duygularının, dirençlerinin ifade bulmuş hali. Bu romansı kitap, kısa süren bir "dün" ile uzun süren bir "bugün" arasında gidip gelen mektuplaşmalardan oluşuyor. Sancılı, gerilimli, sevinçli. Hasret ve yalnızlık da var kaçınılmaz olarak. Anlatılanlar, Türkiye sosyalist siyasi tarihinin bir parçası. Şirin bu kitabın adını "Bitmemiş Yazılar" koymuştu ölümünden önce. Kaleme alacağı pek çok şeyi yazamadı ama bu kitap onun sevgisinin ve hayatının en yalın özeti. Sinança, hem bitirilememiş bir aşk mektubu, hem bir otobiyografi, hem de siyasi bir anlatı olarak okunabilir. Şirin'in cümleleri hafızaları tazeleyecek.

Sinança’nın ön sözünde yine Sinan ve Şirin Cemgil’in yoldaşı o yılların ve aşklarının tanığı Atilla Keskin’in de söylediği gibi: “Bu kitapta okuyacaklarınız her şeyden önce bitmeyen bir aşk... Ferhat’a dağları deldiren bir sevdaya ilişkindir. Öyle bir sevdadır ki bu, derin bir hümanizma ile yoğrulmuş, insana ilişkin ne varsa içine yerleştirilmiştir. Aradan otuz kırk sene geçtikten sonra bile küllenmeyen bir aşka dairdir. 

Acılarını, özlemlerini, hüznünü, kızgınlıklarını, yalnızlığını küçücük sevinçlere ortak etme becerisini göstermiştir Şirin. Yakından tanığı olduğum yaşantısında da öyle değil miydi?

Açık ve yalındır Şirin'in yazdıkları, yüreğinden, sansürsüz duygularından kopup gelmiştir tümü. Bir yanıyla da yaşantısının sonuna kadar hiç şüphe duymadığı sosyalizme olan inancının süslenmemiş, kirlenmemiş yansımalarıdır bu satırlar. Riya, ikiyüzlülük, birilerine yaranma, hele de kendini aklama gibi bir duyguyla yazılmamıştır yazılanlar.

Bu kitabı "68'liler" denilen bizim kuşağımızın bir tarihi olarak da okuyabilirsiniz. İçinde yaşanmış ama dışına çıkarak yazma becerisi gösterilmiş bir tarihtir bir bakıma. Farklı bir tarih kitabıdır.”